Cumhuriyet / 17 Mart 2013
Indie rock’ı yaratan The Smiths’in gitaristi, şarkı yazarı olarak müzik tarihine geçen Johnny Marr, sonunda kendi adını taşıyan ilk solo çalışmasını yayınladı. Benim gibi tüm dünyadaki The Smiths hayranlarının büyük merakla beklediği bir albümdü bu. 1987’de grubu sona erdiren ayrılık kararı Marr’dan gelmiş ve The Smiths sadece 5 yıl yaşayıp müzik sahnesine veda etmişti. Morrissey, Marr’dan bu kararı bir konser öncesinde duyunca, sakince “Tamam öyleyse,” demişti ama aslında her ikisi için de yıkıcı bir olaydı. Aradan onca yıl geçmesine karşın dargınlık bitmedi. Bu arada Moz, çok başarılı bir solo kariyer sürdürdü; Johnny Marr ise, The The, Electronic, Modest Mouse, The Cribs gibi gruplarda yer aldı, Billy Bragg, Talking Heads, Bryan Ferry, Pet Shop Boys, Girls Aloud, John Frusciante ile çalışmalar yaptı, albümlerde konuk gitarist ve prodüktör olarak görev aldı. 2003’te Johnny Marr and the Healers adı altında “Boomslang” albümünü çıkardı. Adı ve çalışmaları hep duyuldu, hiç boş kalmadı Marr ama The Smiths sonrası onun yerini dolduracak bir çıkış da yapamadı.
Nihayet kendi solo albümünü yaptığını açıkladığında, The Smiths meselesinden dolayı ona karşı kalbim biraz kırık olsa da, çok iyi bir albüm olmasını içtenlikle bekledim. Aslında çok iyi olacağına neredeyse emindim; The Smiths kataloğu tek başına kusursuz bir referanstı. Grubun sevenleri arasında hep The Smiths mucizesini yaratan dehanın Moz’dan mı yoksa Marr’dan mı beslendiği tartışılır. Bence doğru bir soru değil bu; çünkü çok açık ki iki müzisyen de birbirini besleyen yaratıcılık atmosferinden ilham alıyordu. Nitekim Marr, geçenlerde BBC 6’te katıldığı bir radyo programında Moz ile yürüttükleri şarkı yazarlığını “iki arkadaşın sessizce birbirini teşvik ettiği bir süreç olarak” olarak tanımlayıp farklıydı dedi. Morrissey de Marr’ın akorlarında daima muhteşem güzellikte bir hüzün bulduğunu söyler. Bu etkileşim kaybolunca neler yaptıkları elbette merak konusu oldu. Morrissey, solo kariyerinde bazen diğerleri kadar fazla parlak olmayan şarkılara imza atsa da, çok iyi albümler yayınlamayı sürdürdü, özellikle canlı performansıyla hep gündemde kaldı. Marr’ın artık bu aşamada kendini kanıtlamaya ihtiyacı yok, dünyanın en iyi gitaristlerinden birisi ama yine de ilk solo albümü, ister istemez tek başına olunca ne yapacağını göstermesi bakımından merak konusu oldu.
“The Messenger”ın albümle aynı adı taşıyan ilk single’ını BBC 6’te duydum. Altyapısı güçlü, melodisi çok çarpıcı olmasa da insanı sürükleyen bir şarkıydı. Belirgin gitar çalışıyla yine kendini göstermişti Marr ama vokali zayıf ve etkisizdi. Yine de başlangıç için umut vericiydi. Ne zaman ki ikinci single “Upstarts”ı duydum umutlar dağıldı; Manchester’daki isyanlar var şarkının odak noktasında ama sözler sıradan ve en kötüsü müzik vasat. Bir Green Day şarkısı olsa şaşırmazdım; Marr’dan çok daha iyisini beklediğim için hayal kırıklığı yaşadım. Albümün tümü dinlendiğinde, Marr’ın gitardaki tekniğinin üstünlüğüne şapka çıkarmamak olanaklı değil. Ancak vokalini karakterize etme konusunda aynı düzeyde başarı gösteremiyor.
“The Messenger”ın en güzel anları, ilginç bir şekilde, daha sert gitar soundu olanlarda değil, The Smiths melankolisini yansıtan şarkılarda. 12 şarkı arasında albümün en iyisi, anıları arasında kaybolmuş bir erkeğin aşkı arayışını anlatan “Say Demesne”. İtiraf edeyim; ilk birkaç dinleyişte değil ama sonrasında takıldım bu şarkıya. Hatta şubat ayının en iyilerine ayırdığım Vegan Logic’te bu şarkıya yer vermediğim için kendime kızdım. Dinledikçe başlangıçtaki gerilimli gitar soundu cezbetti ilk önce, ilerledikçe daha karanlık bir hava kazandı ve gitar riff’lerinde Moz’un söz ettiği o güzel melankoliyi hissettim. “İşte bu Johnny Marr!” dediğim an oydu.
Johnny Marr’ın şiir için okulu bırakışını anlatan “New Town Velocity”, The Smiths’e en yakın duran şarkı olmuş. Albümün eksiklerinden birini bu şarkı bir ölçüde kapatıyor. Şarkıları dinlediğinizde Marr'ın temalarını dış dünyadan alan şarkılar yaptığını fark ediyor insan, kendisiyle duygusal teması eksik kalmış albümün. Özel yaşantısına ait bir olayı dinleyicisine bu şarkıyla açmış. Bu bakımdan albümün en farklı, en duygusal şarkısı.
"New Town Velocity" ve "Say Demesne" dışında diğerleri Marr’ın kapasitesinin altında kalıyor bana göre. “The Messenger”, bugün salonları dolduran bazı indie rock gruplarının albümlerinden daha iyi fakat Marr’ın dezavantajı çıtayı çok yükseğe koymuş olmasında. Bugün hala NME’nin Godlike Genius ödülünü almaya gittiğinde yeni albümünden bir şarkıyı değil, “How Soon Is Now?”ı çalmasının nedeni de o.
"New Town Velocity" ve "Say Demesne" dışında diğerleri Marr’ın kapasitesinin altında kalıyor bana göre. “The Messenger”, bugün salonları dolduran bazı indie rock gruplarının albümlerinden daha iyi fakat Marr’ın dezavantajı çıtayı çok yükseğe koymuş olmasında. Bugün hala NME’nin Godlike Genius ödülünü almaya gittiğinde yeni albümünden bir şarkıyı değil, “How Soon Is Now?”ı çalmasının nedeni de o.
Yine de Johnny Marr’ı da anlamak lazım. Geçenlerde yaptığı bir online röportajda birisi “Ne zaman yanınıza Moz’u alacaksınız?” diye yazınca, “Siz 25 yaşına geri dönebiliyor musunuz?” diye yazmıştı. Artık o devir bitti, The Smiths anılarda yaşayacak. Johnny Marr’ın yeni yolu açık olsun, ikinci solo albümünü de heyecanla bekleriz. Kredisi çok büyük.
-