Bowery Ballroom, benim New York’ta en çok gittiğim ve en sevdiğim konser salonu. Hem orada çıkan gruplar daha cok ilgimi çekiyor, hem de mekanın müzisyenler ile dinleyici arasına set çekmeyen samimi havası hoşuma gidiyor. Bu hafta Savages’dan sonra dün gece de Danimarkalı grup Efterklang'ı görmek için oradaydım. Kapıdaki görevliler de artık beni tanıyor, güleryüzle içeri alıyorlar hemen.
Bu kez ön grup daha önce hiç izlemediğim Nightlands adlı bir gruptu. Philadelphialı multienstrümantalist Dave Hartley’in bir yan projesi olarak başlamış. Hartley, birçok grubun yanı sıra The War on Drugs’da da bas gitarist olarak yer alıyor. Nightlands projesinde “Forget the Mantra” adlı ilk albümden sonra bu yıl ikinci albümü “Oak Island”ı da Secretly Canadian etiketiyle yayınladı. Dikkat çekici özenli düzenlemelerle ve belirgin bir deneysellikle işlenmiş synth pop/ ambient pop yaptığı müzik. Ama kimi zaman Destroyer’ı ve Kings of Convenience’ı anımsatan bir duygusallık, melankoli hissi de müziğin hücrelerine sinmiş. Hartley, Bowery Ballroom'da Efterklang öncesinde dört müzisyenle birlikte yaklaşık bir saat çaldı. Dün geceki konserin Efterklang ile çıktıkları bir aylık Amerika turnesinin sonuncusu olduğunu söyledi, eve döneceğim için mutlu olduğunu iki kere tekrarladı. Sanki yorgunluk üzerine sinmişti ama yine de dinleyicinin keyif alabileceği bir konserdi.
Onlar sahneyi terk edince, 20 dakika kadar Efterklang için hazırlık yapılmasını bekledik. Bowery Ballroom tamamen dolmuştu. Sonunda müzisyenler sahneye çıkmaya başladığında ilk anda Efterklang üyelerini değil, onlara konserde eşlik eden müzisyenleri gördük. Sahnedeki ekip, Casper Clausen (vokal), Mads Brauer (elektronik sesler) ve Rasmus Stolberg’in (bas gitarist) yanında vokalde Katinka Fogh Vindelev (Inka), gitarda Martyn Heyne ve davulda Tatu Rönkkö yer alıyordu.
Efterklang’ı geçen yıl Roskilde festivalinde Nils Frahm ve Peter Broderick ile birlikte aynı sahnede dinleme şansım olmuştu. O konser Nils Frahm’ın müziği çevresinde şekillenmişti ama yine de Casper Clausen’in ne kadar iyi bir frontman/vokalist olduğunu görmüştüm. Bu kez Efterklang’ın kendi konserinde buna tanık oldum. Konsere gitmeden önce geçen yıl yayınladıkları “Piramida” adlı albümlerini canlı nasıl sunacaklarını merak ediyordum. Kısa bir süre önce İF İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde o albümü nasıl yaptıklarını anlatan bir belgesel izledim. Piramida ile ilgili yazdığım yazıda şöyle yazmıştım: Bir müzisyenin ya da grubun yeni bir albüm kaydetmek için daha önce hiç görmediği bir yere gitmesi, önceden hazırladığı materyallerle donanımlı bir stüdyoya girmek yerine kişisel konforu için kurgulanmış yaşamından uzaklaşıp farklı seslerin peşine düşmesi, her zaman ilgimi çeken bir durum. Böyle bir maceranın sonunda ne olacağını bilemezsiniz; felaket de olabilir, mucize de. Müzisyen olsam aklıma gelen en uzak yerlere bile gitmeyi göze alırdım ama Kuzey Kutbu’nu düşünür müydüm emin değilim.
Efterklang üyelerinin Norveç ile Kuzey Kutbu arasında kalan Piramiden adlı terk edilmiş bir kentte 9 gün geçirmesi, Piramida albümünün temel esin kaynağı olmuş. O belgeselde yeni sesleri keşfetme maceraları ayrıntısıyla gösteriliyor. Hiç akla gelmeyecek bir yere vuruyor, çıkan sesi beğenince de kaydediyorlar. Arşive kattıkları bu sesleri Piramida’da duyuyoruz. İşte o seslerin sahnede nasıl canlı çalınacağını merak ediyordum.
Albümdeki ses rengini yakalamak için konserde üç müzisyenin desteğini almaları akıllıca bir çözüm. Bunun sonucu olarak çok renkli, dinamik, doyurucu bir ses atmosferi yaratılmış. Casper Clausen, vokal aralığı geniş bir yorumcu, Inka’nın klasik müzik eğitiminden geçmiş kusursuz sesine müthiş bir uyum gösterdi. Clausen, yalnızca iki şarkıyı tek başına söyledi, onun dışında konser boyunca Inka ile düet yapıyorlardı sanki.
Her biri farklı enstrümanlar çalabilen onca yetenekli müzisyen sahneyi doldurmuş, bazen adeta kendi stüdyolarında deneysel ses çabalarına girişmişler gibiydi. Clausen, davul setinden alınmış zilleri yere koyup onları perküsyon gibi kullandı, Tatu Rönkkö sigaralığa benzer ufak çelik kapları ters çevirip yerde onları çaldı. Belgeselde duyduğumuz seslerin bir kısmını Mads Brauer elektronik aletlerle çıkarırken, bir kısmını da sahnede bu sıradışı yöntemlerle elde ettiler.
Albümdeki ses rengini yakalamak için konserde üç müzisyenin desteğini almaları akıllıca bir çözüm. Bunun sonucu olarak çok renkli, dinamik, doyurucu bir ses atmosferi yaratılmış. Casper Clausen, vokal aralığı geniş bir yorumcu, Inka’nın klasik müzik eğitiminden geçmiş kusursuz sesine müthiş bir uyum gösterdi. Clausen, yalnızca iki şarkıyı tek başına söyledi, onun dışında konser boyunca Inka ile düet yapıyorlardı sanki.
Her biri farklı enstrümanlar çalabilen onca yetenekli müzisyen sahneyi doldurmuş, bazen adeta kendi stüdyolarında deneysel ses çabalarına girişmişler gibiydi. Clausen, davul setinden alınmış zilleri yere koyup onları perküsyon gibi kullandı, Tatu Rönkkö sigaralığa benzer ufak çelik kapları ters çevirip yerde onları çaldı. Belgeselde duyduğumuz seslerin bir kısmını Mads Brauer elektronik aletlerle çıkarırken, bir kısmını da sahnede bu sıradışı yöntemlerle elde ettiler.
Casper Clausen’in iyi bir frontman olduğundan söz etmiştim; mükemmele yakın İngilizcesi dinleyiciyle diyalog kurmasında önemli faktör elbette ama tavırları da çok sempatik. Konserin ortasında cebinden bir tomar kağıt çıkarıp, “Amerika’da gittiğimiz her yerde New York’taki vatandaşlarınıza diyeceğiniz bir şey varsa yazın iletelim dedik. İşte size bu mektupları yazdılar. Mesela birisi flört etmek için birisini arıyor, alın yazın bu kişiye, internette arama yapmaktan iyidir. Birisi size sevgilerini iletiyor, diğeri şiir yazmış,” diyerek kağıt parçalarını dinleyicilere dağıttı.
Konserin şarkı listesi ise, ağırlık yeni albüm Piramida’ya verilecek şekilde düzenlenmişti. 10 şarkılık albümün “Told to Be Fine" dışında 9 şarkısını canlı dinledik. 2010 albümü "Magic Chairs"den 3, "Parades" ve "Tripper" albümlerinden ise 1’er şarkı çaldılar. Konserin sonunda Clausen, Nightlands grubunun üyelerini de çağırınca sahhede bir anda 11 müzisyen oldular ve muhteşem bir sonla kapandı konser.
Hem ses ve müzik kalitesi, hem de müziğin icrasındaki ustalık, hem de dinleyiciyle etkileşim ve uyum açılarından örnek bir konserdi. Kalabalığın arasından birisi, “You’re fucking amazing!” diye bağırınca bir diğeri, “I second that!” diye onu destekledi. Efterklang üyeleri, yüzlerinde kocaman bir gülümseme ile ayrıldılar Bowery Ballroom’dan. New York'ta hava soğuktu, yaklaşık iki saat Kuzey Kutbu'na yakın bir yerden ilham almış müzikleri dinledik ama Bowery Ballroom sıcaktı.
Setlist: Hollow Mountain - Apples- Sedna - I Was Playing Drums - Step Aside - The Living Layer - The Ghost - Black Summer - Between the Walls - Dreams Today - Raincoats - Modern Drift // Monument - Cutting Ice to Snow
(Fotoğraflar ve videolar bana aittir.)
-
(Fotoğraflar ve videolar bana aittir.)
-