7 Nisan 2013 Pazar

Low - The Invisible Way (Sub Pop)


By on 09:14:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 7 Nisan 2013


Amerikalı indie rock grubu Low’un onuncu stüdyo albümü “The Invisible Way”, hayranlarını ikiye ayırmış görünüyor. Albümü vasat bulanlar olduğu gibi, grubun her zamanki içtenliğini müziğine yansıttığını söyleyenler var. Low, bağımsız plak şirketi Kranky Records’dan ayrılıp indie rock’ın güçlü destekleyicilerinden Sub Pop’a geçtiği 2004 yılından bu yana, müziğine bazı yenilikleri enjekte etme deneyimleri yapıyor. 2005’te çıkan “The Great Destroyer”, rock soundunun daha belirginleştiği bir albümken, bir kilisede kaydedilen 2011 tarihli “C’mon”da post-punk rotasına yöneliş dikkat çekmişti.

Aslında grup 1993’te kurulduğundan bu yana, hemen her albümlerinde benzer bir altyapı olmasına karşın, hiçbiri bir diğerinin tamamen aynısı değildi. Her zaman bağlı oldukları dini referansları da olan derin sözleri, minimal gitar tınılarıyla işleyen yavaş ritimli şarkılar yaptılar. Yeni albümlerinde de aynı yolu izlemişler ancak bu kez başrolde piyano var, gitar ise büyük ölçüde akustik gitar. Bir diğer yenilik ise, Alan Sparhawk’ın vokaldeki ağırlığının belirgin şekilde azalması ve eşi Mimi Parker’ın öne çıkması. Önceki albümlerde 1 ya da 2 şarkıda ana vokali üstlenirlen bu kez 11 şarkının 5’ini o söylemiş. Bunun sounda etkisini heyecanla karşılayanlar olsa da, bence albümün en güzel şarkıları yine Alan Sparhawk’ın söyledikleri.




Dingin melodilerin çevresinde akıp giden folk şarkıları, grubun son birkaç albümünde duyduğumuz sound yerine, daha çok ilk dönemdeki yalın çalışmalarına yakın duruyor. Sparhawk’ın ana vokalde, Parker’ın geri vokalde yer aldığı “Amethyst” ve “Mother”da davul sesi çok minimal düzeyde kullanılmış, ikilinin sesleri arasındaki uyumun en çarpıcı şekilde ortaya çıktığı şarkılar da bunlar.

Albümün çok usulca ilerleyen ritmi, yalnızca “Just Make It Stop” ve “On my Own” adlı iki şarkıda olumlu yönde bozulup hareketleniyor; ritim hızlanırken elektro gitar devreye giriyor. Fakat albümün bütününe baktığımızda tekdüzeliğe düşülen anlar da yok değil. Açılıştaki “Plastic Cup” ve sonrasında “So Blue”, “Waiting” gibi şarkılar duraklatıyor albümü. İlginç bir şekilde Low’un albümlerinde sık rastlanan bir durum bu; arada mutlaka ihmal edilebilir birkaç şarkı oluyor.

“The Invisible Way”, Low’un kariyerinin en iyisi olmasa da dürüstçe insanlığa dair hem iyi hem de kötü yanları dile getirdikleri, 20 yıldır inandıkları yoldan dönmedikleri bir albüm. Yine savaşlar, drug, aşk ve ilişkilerdeki yakınlıktan söz ediyorlar ama bu kez daha rahatlamış bir ruh hali içindeler gibi geldi bana. Sonuçta dinlediğimiz bir Low albümü ve her zamanki gibi şarkılara kendi karakteristik özelliklerini yansıtmışlar: İnsan ruhuna doğru ılık bir his geçiyor melodilerden. Nice yıllara Low!




_

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate