5 Mayıs 2013 Pazar

Savages - Silence Yourself (Pop Noire /Matador)


By on 10:32:00


© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 5 Mayıs 2013


Herhalde müzik dünyasında son ayların en çok konuşulan gruplarından birisi Savages. Ama konuşulmasının nedeni, ne bir magazin olayı ne de reklam sonucu; çıkış albümleri “Silence Yourself”, tahminlerin de ötesinde iyi. 

Benim bu Londralı genç grupla tanışmam, Ekim 2011’de kurulduklarından birkaç ay sonrasında oldu. Bir canlı performanlarının internette yayınlanan videosunu izledim. Londra’da Shacklewell Arms’ta Pop Noire Records’ın düzenlediği bir tanıtım gecesinde sahneye çıkıp yeni albümde de yer alan “City’s Full”u çalmışlardı. O videoyu izlediğim an etkilendim ve o günden beri de grubu adım adım izliyorum. Geçen yıl ekim ayında Londra’da Elecktrowerkz adlı mekanda ilk kez canlı dinledim Savages’ı. O güne kadar yayınladıkları EP’lerden ve videolardan dinlediğim şarkıların sahnede yaratılışına tanık oldum. Olağanüstü iyi bir performanstı. Dört kadın müzisyen, kalabalığı tam anlamıyla avucunun içine almış, ‘kendinize gelin, çevrenizdeki duvarları yıkın ve özgürleşin’ dercesine bir tutkuyla çalmıştı.

Benim müzik yazılarımı okuyanlar fark etmiştir; bir grupta, müzisyende en çok aradığım özellikler tutku ve dürüstlük. Bunları şarkılarında, dünyaya bakış açılarında bulamazsam, kendimi yakın hissetmiyorum o müziğe. Savages’ın müziğinde hem aradığım dürüstlüğü hem de tutkuyu buldum. Uzun zamandır ilk albümüyle, ilk canlı performansıyla beni bu kadar çarpan olmamıştı.


Peki Savages neyi, nasıl söylüyordu ki bu kadar etkiledi? Şarkılarındaki ana tema, bireyin yaratıcı anlamda ve cinsel hayatta özgürleşmesiydi. Londra’daki konserlerinde aldığım “I Am Here” plağının üzerinde şöyle yazıyor: “Modern dünyada, insan, hayatını ısrarla pratik zorunluluklara ve hayal gücünü de köleliğe terk ediyor. Manipülasyonlar ve korkular, korkuyla yaratılan manipülasyon, asırlık esaretlere ve onaylanmış baskılara karşılık veren genç, akıllı ve radikal insanlara yöneltiliyor. Yaşlı kuşaklar onları uyarmıyor; her biri kendisini anlatıyor. Hepsi nasıl yediklerini, nasıl uyuduklarını, nasıl büyük orgazmlar, çocukluklar yaşadıklarını ve büyük hayalleri olduğunu anlatıyor. Çünkü dürüst hayat, sessizliğin, normalitenin ve sıkıcı bir kibrin olduğu hayat olarak tanıtılıyor. Sanat yavaş yavaş etkisizleştiriliyor. Aşk ise bir ayrıcalık. Başarılı olmak istiyorsak, yaratıcı gençliğimizin en parlak evresinde, çenemizi kapatmamız ısrarla tavsiye ediliyor.”

Bu sözlerden de anlaşıldığı gibi, Savages’ın müziğinde toplum tarafından dayatılan baskılara direniş var, post punk sounduyla çok iyi uyum sağlayan bir öfke var. Grubu ilk kez duyanların aklına hemen Siouxsie and the Banshees, Joy Division, Bauhaus ya da Jesus and Mary Chain gelmesi de tesadüf değil. Savages zaten 70’lerin sonu ve 80’lerin başında egemen olan post punk soundundan esin aldığını yadsımıyor; “Silence Yourself” adlı ilk albümlerini dinlediğinizde, adeta bir döngü yaratırcasına insanı içine çeken gitarlar ve güçlü davul soundu çok belirgin. Buna ek olarak, vokalist Jehnny Beth’in yazdığı vurucu sözlerle buluşan kararlı sesi de devreye girince, baskıyı defetmeye aday olan o karanlığın pençesine gönüllü atlıyorsunuz.


Bu yıl SXSW için Teksas’a giderken Savages’ı orada da izlemeyi ve röportaj yapmayı aklıma koymuştum. Sonuçta grubu Austin’de iki kere daha izledim ve röportaj yaptım. (Okumak isteyenler için link: http://zulalmuzik.blogspot.com/2013/03/savages-sokakta-olani-sahneye-yansitmak.html
) Orada da bana söyledikleri gibi, sokakta olanı sahneye taşımak istiyorlar; toplum kuralları, manipülasyon, yaratıcılığın korkularla öldürülüşü, özgür yaşanamayan cinsellik, onların şarkılarında altını çizdikleri konular. 

Röportajda vokalist Jehnny Beth, İngiliz müzik sahnesinde her geçen gün artan ama politik olarak hiçbir şey söylemeyen gruplardan yakınmış, artık yeter diyerek grup kurma isteğini anlatmıştı. Savages’ın müziğindeki politik mesajlar, doğrudan politikacılarla ilgili değil; toplum, medya ve genel olarak modern dünyada birey üzerinde kurulan baskılar hakkında. Çok sevdiğim eski post punk soundunu başarıyla sürdürmelerinin yanında, bunları cesaretle dile getiren ender gruplardan biri olmaları da onları ciddiye almam için bir nedendi. 

SXSW’dan sonra New York’ta da grubu yakalayınca fırsatı kaçırmadım. Bowery Ballroom’daki o konserde ön grup olarak No Bra’yı seçmeleri, Savages’ın kendilerini izleyenlere verdiği bir mesajdı. Yerleşmiş cinsiyet tanımları, kadın ve erkeğin toplumda ve yatak odalarında önceden belirlenen rolüne bir karşı çıkıştı No Bra’nın performansı, Savages için de mükemmel bir açılıştı. 

Röportaj yaptığımda henüz albüm çıkmamıştı ama ismini açıkladıkları ilk gazeteci ben oldum. “Silence Yourself”, grup için ilginç bir isim dedim kendilerine, güldüler. Elbette bu isimle ne kastettiklerini tahmin ediyordum; ‘I Am Here’ plağının üzerinde yazanlarla aynı paralelde olmalıydı. Nitekim albümün açılışını John Cassavetes’in 1977 yapımı ‘Opening Night’ adlı filminden bir sahnedeki diyalog yapıyor. Yaşlanmakta olan bir Broadway oyuncusunun bunu kabullenmekte direnişi ve yaşadığı sarsıntıyı anlatan film, kurallara uymak istemeyip bu uğurda mücadele eden ana karakteriyle Jehnny Beth’i etkilemiş. 


Albümün kapanış şarkısı ‘Silence Yourself’in sözlerinde “Dünya eskiden sessizdi ama şimdi çok fazla ses var. Sürekli olarak ilgiyi dağıtan bir gürültü var. Dikkatinizi ne uygunsa ona çekiyor ve kendiniz hakkında olan biteni unutturuyor. Odaklanırsanız ulaşılmanız zorlaşır, dikkatiniz dağıtılırsa size ulaşabilirler. Belki de her şeyi parçalayıp dağıtarak yeniden kurmalıyız’ diyorlar. Bazen toplumda maruz kaldığımız ortamın saçmalığı öyle bir hal alıyor, etrafımızı öyle bir kakofoni sarıyor ki, gerçeklere ulaşmak için hepsine kapıyı kapatmak gerekiyor. Modern insan, başta televizyon ve diğer medya olmak üzere toplumun çoğunluğu tarafından uygulanan büyük bir manipülasyonun etkisi altında. Bundan sıyrılmak, o yönlendirmeye kapılmamak için özel gayret sarfetmek gerekiyor. Savages’ın demek istediği bu; dayatılana boyun eğme ve o manipülasyona gelme diyorlar.

Gitarist Gemma Thompson’ın röportajda bana söylediği Cabaret Voltaire ve Dada etkisi bu noktada ortaya çıkıyor. Geldiğimiz bu noktaya varmayı engellemek için sanat ne yaptı? Günlük hayatta olan biteni, yaşanan sorunları anlatmak için onları müziğe yansıtma fikriyle hareket ediyor grup. Sosyal ve politik meseleleri var ve onları şarkılarıyla aktarıyorlar. “Aşk şarkısı yazmak istemedim,” diyor Jehnny Beth. Pornografiyi, kadının da beklenmedik zevkler yaşayabileceğini göstermek ve romantik aşkın yarattığı beklentilenden sıyrılmak açısından esin verici bulduğunu söylüyor. “Hit Me” adlı şarkıyı yazarken de en sevdiği porno yıldızı Belladonna’dan esinlenmiş. “She Will” ise, bir kadının partnerini aldatmasıyla ortaya çıkan erotizmden alabileceği zevk ve acıyı konu ediyor. Bu şarkılardaki sözlerin sıradışılığı kadar dürüstlüğü de önemli. Cinsel konulara değinirken bayağılaşmadan özgürleştirici bir bakış açısını savunabilmek, herkesin yapabildiği bir iş değil. “City’s Full”da sevdiğinin kalçalarındaki çatlakları, gözlerinin kenarlarındaki kırışıklıkları sevdiğini söylerken de olabildiğince açık. 
Kapsamlı bir duygusal atmosfer yaratmaya yönelik, soundu sağlam, sahne için yazılmış şarkılar yaratmak istediklerini söylüyor grup elemanları. Savages’ın, kız ya da erkek arkadaşımızı, kocamızı, işimizi, erotik yaşantımızı ve hayatımızda büyük yer eden müziği farklı şekilde deneyimlemeye yönelik bir grup olduğunu söylüyorlar.


Gerçekten de Savages’ın şarkılarını albümden dinlemek güzel ama asıl unutulmaz olan konser deneyimi. Sahnedeki varlıklarını çok ciddiye alan, her türlü ayrıntıya özen gösteren ender gruplardan birisi. Onları dinlerken Ayse Hassan (bas) Gemma Thompson (gitarist), Faye Milton’ın (davul) yarattığı dinamik sound, öfkenin ve isyanın zeminini oluştururken, Jehnny Beth’in karizmatik duruşu tetikleyici oluyor. Ancak albümü evinizde dinlerken de sizi başından sonuna kadar içine çekiyor albüm, ilgi bir an düşmüyor. “Shut Up” ile tozu dumana katan bir açılış yaptıktan sonra o enerjiyi ayakta tutabilmek, başka bir grup için zon olabilirdi ama Savages bu işin altından alnının akıyla çıkmış. “Dead Nature”da iki dakika boyunca garip bas soundunu araya koymaları, ticari kaygıyı bir yana bıraktıklarının göstergesi. Geceyarısında insanlarıyla, sokaklarıyla uykuya dalmış kentin sesini albüme koymak istiyorsanız, o iki dakikanın albümde olması zorunlu. Sonuç olanak, albümde anlatılan meseleleri anlatmak için ne gerekiyorsa o yapılmış. Bu açıdan prodüktörlüğü üstlene Rodaidh McDonald ile Johnny Hostile’ı kutlamak gerekir. 

34 dakika boyunca içlerindeki öfkeyi ve değişim arzusunu dışarı vuran şarkılardan sonra, kapanışı “Marshal Dear” ile yapmaları, şaşırtıcı bir son olmuş. Jehnny Beth, bir yandan piyano çalıp bir yandan “Silence Yourself” diye tekrar tekrar bağırırken, klarnetin de eşlik etmesiyle, sanki deneysel bir caz grubunun albümü gibi bitiyor. Geleceğe dair bana en çok umut veren de bu şarkı oldu. Savages, mükemmel bir çıkış albümü yaptı ama bence bundan sonra da çok iyi işler yapacak. Manifestolarında dedikleri gibi belki daha hiç önce duyulmayan bir şey değil yaptıkları müzik ama nicedir içimize gömdüğümüz bir ateşi öyle bir yaktılar ki ortalığı alevler sardı. Yılın en heyecan verici albümlerinden birisi kuşkusuz. Sesini iyice açıp dinliyorum. 

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate