20 Eylül 2013 Cuma

JUSTIN SULLIVAN: “TÜRKİYE'DE OLANLARI ÖĞRENMEK İÇİN GELİYORUZ.”


By on 09:48:00




Folk/post-punk akımının önde gelen gruplarından biri olan New Model Army, geçen aralık ayında İstanbul ve Ankara’da konserler vermişti. Sekiz ay sonra bu kez gurubun kurucusu, vokalist/gitarist Justin Sullivan ve Dean White (klavye, gitar), yarı akustik bir konser vermek için İstanbul’a geliyor. 26 Eylül’de Kadıköy Sahne’de gerçekleşecek konser öncesinde Justin Sullivan’la bir söyleşi yapma olanağı bulunca kaçırmadım. Aslında geçen defa geldiğinde de uzun uzun konuşmuştuk ama Sullivan, görüşlerini duymaktan her zaman keyif aldığım bir müzisyen. (O röportajın linki: http://zulalmuzik.blogspot.com/2012/12/sosyal-adalet-mucadelesi-surekli_2.html) Bu kez, bu ay yayınlanacak yeni albümleri için Avrupa turnesine çıkmadan önce, iki üyeyle de olsa İstanbul’a uğramayı istemelerinin nedenini sordum, hem de Gezi Parkı olaylarına ve müzisyen-politika ilişkisine dair düşüncelerini aldım. Justin Sulllivan, vakti olursa İstanbul parklarındaki forumlardan birine katılmayı istediğini söyledi. Belki Abbas Ağa Parkı’nda ya da Yoğurtçu Parkı’nda kendisini ağırlayıp dinlemek olanaklı olur. Organizatörlere buradan duyurmuş olayım.

Merhaba Justin. Yeni New Model Army albümünü tamamladınız, turneye çıkacaksınız. Bugünlerde nasılsınız?

Aslında albümü şubat ayının sonunda tamamladık ve o zamandan beri yeniden organize olmaya çalışıyoruz. Artık yine bir menajerimiz var ve albümün çıkışıyla birlikte yapacağımız bir sürü iş bizi bekliyor.


Eylül ayında yayımlanacak “Between Dog and Wolf” adlı albümünüz için hazırlanan basın bülteninde, hayranlarınıza sound bakımından büyük bir gelişme olduğu haberini veriyorsunuz. Bu albümün kaydına başlarken belli bir planınız var mıydı, varsa  istediklerinizin hepsini yapabildiniz mi?

Evet, müzik olarak oldukça farklı bir şey yapmak istedik, özellikle ‘bir odada toplanan rock grubu’ soundunu bırakıp, ondan daha etkili, daha tutkulu ve sinematik bir sound yaratmayı amaçladık. Michael ve ben, uzun zamandır çok katmanlı davul soundu üzerine konuşuyoruz. Bu albümdeki özelliklerden biri bu; müzik, öne çıkan davul soundu etrafında gelişti.

Şarkı temalarında bir değişiklik var mı? Sözlere kaynaklık eden zeminin niteliği nasıl? 

Önceki albümümüz “Today Is A Good Day”, 2008’deki finansal kriz döneminde yazılmıştı ve çok politik bir albümdü. Yeni albüm, çeşitli açılardan ilişkilere ve insanlara odaklanan şarkılarıyla oldukça farklı. Zamanın ruhunu yansıtan birkaç şarkı da var; birisi  2011 baharında Mısır’da kaldığımız dönemde yazılmıştı. O nedenle oradaki devrim sürecine de uygun düşüyor.

Bu albümde bir değişiklik de, 26 yaşındaki yeni bas gitarist ve multi-enstrümantalist Ceri Monger ile çalışmanız. Kayıt süreci nasıldı merak ediyorum.

Harikaydı. Müzik yapımına son derece açık bir tavırla yaklaştı ve işe gençliğin enerjisini kattı. Biz, onu özellikle yetenekleri doğrultusunda ikinci baterist olarak seçtik ancak başka birçok niteliği de var.




“İktidara karşı durma cesaretini taşıyanlara saygı duyuyoruz”

New Model Army, Türkiye’de sekiz ay önce konser vermesine karşın, bu ay sonuna doğru ülkemize tekrar geliyorsunuz. Bunun özel bir nedeni var sanıyorum.

Bu yıl Türkiye’deki olayları yakından izledik. ‘İktidar gücüne’ karşı durma cesaretini ve ruhunu taşıyan insanlara saygı duyuyoruz. Ayrıca tekrar gelip çalmamız konusunda çok fazla talep aldık. Ekibin tam kadro katılacağı bir konseri organize etmek olanaklı olmasa da, ben ve Dean, o talepleri karşılamak için geliyoruz. 

Gezi Parkı hareketini başından beri destekliyorsunuz. Bildiğiniz gibi olaylar, ilk önce bir park etrafında doğayı koruma endişesiyle çevreci bir hareket olarak başladı ama beklenmedik bir şekilde kısa bir sürede başbakan ve hükümete karşı siyasi bir protestoya dönüştü. Türkiye’yi yakından izlediğinizi biliyorum. Daha önce yaptığım röportajda da konuşmuştuk. Türkiye’deki siyasi atmosfer size nasıl görünüyor?

Türkiye’ye yıllardır geliyoruz. Her zaman çok ilginç buldum ülkenizi; kendine özgü bir tarihi birikimi olan dinamik bir yer, Avrupa ile Asya arasında eşsiz bir coğrafi konumu var. Ama ben uzman değilim. Bu yıl birtakım olaylar olduğunu görüyoruz ve o olayların hangi bağlamda gerçekleşmiş olduğunu anlıyoruz; fakat her şeyden önce olanları öğrenmek ve dinlemek için geliyoruz.

İlginçtir; polis baskısı Gezi Parkı’ndan protestocuları vahşi bir şekilde çıkardı ama bunun sonucunda İstanbul ve diğer kentlerdeki parklarda birçok forum toplantıları yapılmaya başlandı. İstanbul’da olduğunuz süre içinde bu forumlardan birine katılmayı düşünür müsünüz?

Eğer vaktimiz olursa isterim tabii.

Bugün parklar ve meydanlar, bütün dünyada konuşmak, tartışmak, eleştirmek, sosyal meselelere odaklanan kültürel etkinlikler düzenlemek, ortak bir dil geliştirip protestocularla dayanışmak isteyen insanlar için ihtiyaç duyulan mekanları sağlıyor. Son yıllarda dünyada görülen büyük gösterileri ve toplumsal ayaklanmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu öğrenmek için geliyoruz Türkiye’ye! Geçmişte ordu ve İslamcılar dışındaki güç çok sınırlıydı. Umarım bu artık giderek değişiyor. Karşılaştığım her Ortadoğulu (Türkiye’nin Ortadoğu olmadığının farkındayım ama bu konuda paraleller var), bu orta zemini bulmaya çalışıyor.




“Yeryüzü, Zengin Kaliforniyalı yaşam tarzını kaldırmaz”

Türkiye’de protestoların temeli, Gezi Parkı’nın bir kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde yıkılmasını önlemeyi amaçlıyordu. Aslında sadece insanlar isyan etmiyor; aynı zamanda doğa da isyan içinde. Dünyada olanlara bakarsanız, gezegenin açgözlü kapitalizmin saldırısı altında olduğu ortada; kaynaklar her gün yok ediliyor. Açık ki, bu kapitalizmin DNA’sında var. Geçen yıl sizinle yaptığımız röportajda, “Gerçek bir devrime ihtiyacımız var,” demiştiniz. Bir gün bu devrimin olabileceği konusunda iyimser misiniz?

Mısır hakkında söylediğim gibi, devrimler bir süreçtir, nihai bir sonuç değil. Kapitalizmin geliştiği her yerde giderek artan bir kriz yaşanıyor; çünkü dünyadaki herkes Zengin Kaliforniyalı yaşam tarzı için can atmaya teşvik ediliyor. Fakat yeryüzü bunu kaldırmaz, bu yüzden bir şeyler değişmek zorunda kalacak.

Dünyadaki bu hareketler, bütün baskı altında kalanlara kendi kolektif güçlerini hatırlattığı için bir şekilde olumlu anlamda bulaşıcı mı sizce de?

Kesinlikle öyle. İktidardakiler, ezilenlerin ortak hareketiyle zorlanmadıkça güçlerinden asla vazgeçmez.

Siz, politik ve sosyal konularda çok bilinçli ve katılımcı bir müzisyen olarak tanınıyorsunuz. Bir sanatçı olarak, çalışmalarınızda politik meselelere değinmek konusunda bir zorunluluk hissediyor musunuz?

Hayır, beni ilgilendiren her konuda yazmak için özgürüm; hatta bazen kendiminkinden farklı bir bakış açısıyla da yazabilirim. Dünya büyük, zengin ve karışık; onu ak ve kara olarak görmüyorum. Bazen en ufak şeyler çok önemli olabilir. ‘Politika’ hakkında bazı şeyler yazdık ama insanlara en çok dokunan şarkılar, aile ilişkileri hakkında olanlar. Çünkü onları en çok bu konu etkiliyor.



“Sanatçı, kendi yıldızını takip etmeli”

Bazı insanlar, politika ile sanatı birbirinden ayırma eğiliminde. Size göre bir sanatçının protestolardaki rolü nedir?

Sanatçı, onu nereye götürürse götürsün kendi yıldızını takip etmeli. Maddesel dünya ve ruhani dünya, yalnızca modern kültürlerde ve Musevilik’te ayrıştırılır. Ben ise hepsini bir bütün olarak görüyorum. 

John Cale, “Şarkı yazmak kaçıştır; gerçek hayattan vakit ayırıp gerçek sorunlarla yüzleşmektir. Hayalinizdeki anılarla uğraşırsınız,” diyor. Katılır mısınız buna?

İlginç. Müzik, inanılmaz derecede güçlü; çünkü bilinçaltımızı harekete geçiren soyut bir şey. Bu nedenle de çok farklı şekillerde etkileyebilir. Bence müzik, bir şeyi bir başka şeye dönüştüren bir sihir. 

Billy Bragg, son röportajlarından birinde, genç grupların yeniden politik bir tavır alması gerektiğini söyledi. Onların bunu Facebook ya da Twitter üzerinden değil, şarkılarıyla insanlara ulaşarak yapmalarını beklediğini; öfkeye neden olan olayları açıklayan şarkılar yazmalarını istediğini anlattı. Sizce günümüzün gruplarının Bob Dylan ya da The Beatles dönemindeki gibi politik olarak net ve isyankar olmaları neden zor? Medyanın, hükümetin kontrolü mü asıl etkili olan?

Belki ‘Güç’, protestoyu absorbe etmek konusunda daha tecrübeli ama aynı zamanda insanlar yanıtın ne olduğu konusunda artık daha az emin.

The King Blues grubunun üyeleri gibi kendilerini “önce aktivist, sonra müzisyen” olarak tanımlayanlar var. Siz kendinizi nereye koyuyorsunuz?

Bu tavra çok saygı duyuyorum ama hayır, biz önce müzisyeniz. 

Bir makalede, ideolojilerin önemini yitirmesi yüzünden artık protest şarkılar için daha az talep olduğunu okumuştum. Ayrıca politik görüşlerini ifade eden sanatçılara daha fazla eleştiri yöneltildiğini de anlatıyor, Bono’yu örnek veriyordu. Bono’nun inandıklarıyla hemfikir olmadıklarından değil; daha çok ‘Bono kim olduğunu sanıyor?’ gibi bir eleştiri söz konusuydu makaleye göre. Siz bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?

Sanatçıda lider aramak bir hata. Sanatçılar, insanların nasıl hissettiğini açıklar, ki bu birlik için çok önemli. Fakat liderlere insanları organize etmeleri için ihtiyaç duyulur. İyi organizatörlük yapabilen iyi bir sanatçı hiç tanımadım!

Müzik endüstrisi güçlendikçe, politik/sosyal bilinci yüksek grupları giderek daha az destekliyor. Onların müziği kontrol etme ve yönlendirme stratejilerini aşmak için ne yapılabilir?

Biz “müzik endüstrisini” görmezden gelerek müzik yapıyoruz, albüm kaydediyoruz ve konser veriyoruz. Müzik endüstrisi müzik yapmaz, onu satar. Hepimizin yemek yemeye, yaşayacak bir yere ihtiyacımız var. Sanatımızla hayatımızı kazanmak için “müzik endüstrisiyle” iş yapıyoruz. Fakat yaptıklarımız üzerinde herhangi bir etkileri yok. 

İstanbul’da görüşmek üzere çok teşekkürler.

Harika. Orada görüşürüz.



(Bant Magazine'in Eylül 2013 sayısında yayınlanmıştır. http://www.bantmag.com/magazine/issue/post/22/18

_

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate