Yazın duyurulduğundan bu yana sabırsızlıkla beklediğim Wire konserini sonunda dün akşam yaşadım. İyi konser izlenmez, sadece de dinlenmez ama yaşanır bence. Görme ve işitmeyi aşan bir ruh vardır çünkü salonda. Onu hissedebilmek için dinleyicinin konserden önce müzisyen kadar hazırlanması gerekir. Müzisyenlerin sahnede belirdiği anda heyecan en yüksek seviyeye çıkar. Dün akşam Wire'ın eski üyeleri, Colin Newman, Graham Lewis, Robert Grey ve yeni üye gitarist Matthew Simms, saat 22.15'te sahneye adım attığında iyi bir konser olacağını seziyordum, biliyordum. Ne yazık ki onların ilk Türkiye konseriydi, salondaki hemen herkes gibi benim de ilk Wire konserim. Epey geç oldu bu buluşma ama grubun her anlamda tam formunda olduğu bir döneme de denk geldi. Dün akşam Babylon'da Wire'a gösterilen ilgi oldukça fazlaydı. Konser başladığında alt katta adeta adım atacak yer kalmamış gibi görünüyordu. Gerçi konserin yarısından sonra ayrılanlar oldu ama yine de doluydu mekan.
Grup, dinleyicilerle hiçbir sözlü temas kurmadan doğrudan 1978 albümü "Chairs Missing"den "Marooned" ile açtı konseri. Wire'ın synthesizer'ları daha çok devreye sokup atmosferik şarkılara yöneldiği bir albümdü "Chairs Missing"; onca enerji yüklü şarkının arasında açılış için onu seçmeleri de grubun müziğe sıradışı yaklaşımının konserlere bir yansıması. Arkasından 1987 tarihli "Drill" ile hafızamıza kazınan çarpıcı bas soundunu canlı dinledik, dinleyici de bu şarkıyla kıpırdanmaya başladı. Yeni albüm "Change Becomes Us"a (CBU) ancak dördüncü şarkı "Doubles & Trebles" ile sıra geldi. Ses üzerine böylesine uzmanlaşmış bir grubun fark etmemesi olanaklı değil ama konserle ilgili dikkatimi çeken bir sorun, vokalin zaman zaman duyulmayacak kadar geride kalması, hatta boğulmasıydı. Colin Newman'ın söylediği sözleri eğer daha önceden bilmiyorsanız, o anda duyarak anlamanız olanaklı değildi.
Konserde yeni Wire şarkıları da dinledik. Daha önce medyadaki haberlerde adının "Blogging for Jesus" olduğu belirtilen yeni şarkıyı bas gitarist Graham Lewis "Blogging" olarak anons etti. Az önce belirttiğim nedenle vokaldeki sözleri net anlayamadım ama gitar ve davulun dinamizmi o sakin sakin gitar çalan Colin Newman'ı bile zıplatacak kadar güçlüydü. Bu, yeni Wire albümünde yer alacak şarkılar için bir işaretse, şimdiden albüm için beklentilerimi epey yükseltti diyebilirim.
Dinlediğimiz yeni şarkılardan birisi de, yine Graham Lewis'in anons ettiği "Swallow Corn"du. Bana 2010 albümü "Red Barked Tree"den (RBT) "Smash" ile "Clay"in bir karışımı gibi geldi bu şarkı. İlk dinleyişte müzik beni fazla kavramadı; ancak bir diğer yeni şarkı "Nocturnal Koreans" da "Blogging" gibi tersi etki yaratıp derhal içine çekti.
Gece boyunca grubun kariyeri gibi punk, new wave, post punk, art punk, enstrümantal rock, deneysel rock arasında gezinip durduk. Bis için geri geldiklerinde çaldıkları "Comet" ve uzatılıp "Pink Flag"e evrilen "Spent", geceye punk rock ruhu katarken, dinleyici de en çok o anlarda hareketlendi. En sevdiğim albümleri "154" sadece "Map Ref. 41°N 93°W" ile anıldı. "The Ideal Copy", "RBT" ve "Pink Flag" de sadece 1'er şarkıyla konserde yer alırken, "Send" ve "Chairs Missing" albümlerinden 2, "CBU"dan 5 şarkı çalındı, 4 şarkıyı da ilk kez dinledik. Ağırlığı doğal olarak "CBU" almıştı ama eski ve yeni arasında denge tutturan bir şarkı listesiydi.
Konser boyunca Colin Newman, mikrofonun önünde şarkıları söylerken fazla hareket etmeden sakince gitarını çaldı; Graham Lewis, bir iki şarkıda vokali üstlendi ama çoğunlukla o da gitarıyla baş başa gibiydi, şarkı isimlerini anons etmenin dışında dinleyiciyle etkileşime girmedi. Robert Grey ise, gözleri tamamen kapalı, adeta kendinden geçmiş bir halde davulun başındaydı; belli ki o da kendi dünyasındaydı. Grubun en genç ve yeni üyesi Matthew Simms, sahnenin sağ tarafında biraz geride kendi kendine takılıyordu. Hepsi birbirinden bağımsız gibi duran ama bu kadar uyumla çalan çok az grup vardır. Arada bir Colin Newman'ın başıyla diğerlerine işaret verdiğini gördüm ama hepsi o kadar. Uzun yıllardır kurulan bir denge var grupta; Matthew Simms de sorunsuz adapte olmuş bu işleyişe.
Dün akşam bütün bunların dışında benim için en etkileyici olan, "Harpooned" adlı yeni şarkının çalındığı dakikalardı. Sanki denizdeki gel-git olayını andıran drone'larla, ruhani ritüel havası yarattı bu şarkı. Beni de tam anlamıyla içine sürüklediği için kaç dakika sürdüğünü net bilemiyorum ama hiç bitmesin istedim. Bana göre Wire'ın bugüne kadar yaptığı en güçlü şarkılardan birisi olmuş. Şarkı bittikten sonra "Efsane olmak bu işte!" dedirtti bana. 37 yıl sonra bile eskimeyen şarkılar, geçmişe özlem duymak yerine daima kendini dönüştürüp yenileyebilen bir grup, yeni şarkılarıyla kendini aşan, 60 yaşında içinde punk ruhunu taşıyan ve hiçbir zaman tribünlere oynamayan müzisyenler...
Wire, bugüne kadar müziğe yaptığı onca eşsiz katkının yanına, 37 yıl sonra "Harpooned" gibi bir şarkı ekleyebiliyorsa, Colin Newman'ın röportajda bana söylediği öngörüsü kuşkusuz gerçekleşecek demektir. (Röportaj için link: http://zulalmuzik.blogspot.com/2013/10/colin-newman-wire-sonunda-yillar-once.html) Konserden çıkardığım sonuç bu: Bir sonraki albüm, "Red Barked Tree" ve "Change Becomes Us"ın başarısını yakalayacak, belki de aşacak ve Wire hiçbir eski grubun olmadığı bir pozisyona gelecek. Aslında bence, Newman böyle bir kriter koyarak alçakgönüllü davranıyor. Onlar zaten müzik tarihinde en müstesna gruplara ayrılan yere çoktan vardı. Babylon'da yarattıkları muhteşem gürültü için teşekkürlerimle...
(Fotoğraflar bana aittir.)
Setlist: