6 Aralık 2013 Cuma

Salon'da saf kadın dokunuşu: Feral & Stray ve Agnes Obel


By on 12:36:00

İçimizi huzurla dolduran, yumuşacık sesleri tanımlamak için "ipeksi" sıfatını kullanılıyor genellikle. Ancak bu yazıya başlık atarken ipeğin elde edilişi takıldı aklıma…

İpekböceği kozayı delerek dışarı çıkarsa dokuyu bozacağından, hayvan kozanın içinde "boğma" denilen bir işlemle öldürülüyor. İpekböceklerini boğmak için, içinde su kaynayan bir kazana sacayak yerleştiriliyor; onun üzerine de içinde olan kozaların olduğu kalbur oturtuluyor. Sonra kazanın ağzı iyice kapatılıyor ki, kozanın içindeki tırtıllar 80 derece buharda boğulsun…

Bir müzik yazısına böyle başlamak belki tuhaf oldu ama kastedilen pürüzsüz sesi anlatmak için, arkasında böyle bir zulüm olduğundan ipek yerine "saf" sıfatını kullanmaya karar verdiğimi söylemek istedim. Bir şey gerçekten safsa, içinizde uyandırdığı duygular da o derece güçlü oluyor. Dün akşam Salon'da tam anlamıyla bu duygu hakimdi. Önce sahneye tek başına narin yapılı genç bir kadın çıktı. Omzunda gitarıyla tek başınaydı; sahnenin ortasında durdu, başladı şarkılarını söylemeye. Adeta tonu hafif yükselse bile birilerini incitebileceğini düşünen bir incelikle çıkan sesi, onun kırılganlığının işaretiydi. Ancak onu dinlerken bir yandan da ne kadar güçlü gözüktüğünü düşünmeden edemedim. Bana göre sahneye tek başına çıkan her müzisyen çok güçlüdür. Bir salon insan ona bakarken, o, en içten duygularını ortaya döker; başarı da, eğer yaparsa hata da tümüyle ona aittir. Agnes Obel için konserin açılışını yapan Kanadalı Erin Lang, müzik çalışmalarını bir süredir Feral & Stray adıyla sürdürüyor. Kendi internet sitesine göre, okyanuslardaki tekneler, şehrin üstüne düşen şimşekler ve gölgelerin derinliği hakkında şarkılar söylüyor. Gitar efektleriyle süslediği müziği etkileyici vokaliyle bütünleştirirken dream pop'a yakın duran şarkıları su gibi akıp gidiyor.



Erin Lang'i dinlerken Salon'da uygulanan oldukça loş ışıklandırmanın da etkisiyle bir ara hayallere daldım. Onun da etkisiyle zaman çok çabuk geçti. Yaklaşık 40 dakika çaldı Lang ve sahneyi Agnes Obel'e devretmek üzere teşekkür edip ayrıldı. Agnes Obel'in iki gece arka arkaya planlanan konserlerinin biletleri tamamen tükenmiş. Salon'da uygulanan oturmalı düzen de müziğin ruhuna çok uygundu; iki saati aşan konser boyunca çıt çıkarmadan dinledi herkes.

Verilen arada Agnes Obel'i beklerken gözüm sahnede duran büyük siyah piyanoya takıldı. İstanbul'da yaşayan her müzikseverin hayatında çok önemli yeri olan bir piyano o; İstanbul Müzik Festivali, İstanbul Caz Festivali ve Salon konserlerinde kimler dokunmadı ki onun tuşlarına. Dün akşam aynı piyanonun kumandanı 33 yaşındaki Danimarkalı müzisyen Agnes Obel'di. Son birkaç yılda yaptığı kayıtlarla, klasikten folk'a evrilen müziğiyle, elbette dikkatli kulakların radarından kaçmadı. 2010'da çıkan ilk albümü "Phillarmonics"ten sonra bu yıl "Aventine" ile müziğinin sağlam temellere dayandığını, az sayıda enstrümanla büyük soundlar yaratabildiğini kanıtladı. Dün akşam da kendisine çello ve kemanda eşlik eden iki kadın müzisyenle bir orkestra kadar sarsıcı olabileceğini gösterdi. İlginç olan, Obel'in hiçbir zaman orkestra müziğiyle ilgilenmemiş olması; yaptığı müzik, folk'un yalınlığı ve yaratılan ses manzaralarıyla da insan ruhunun kıskıvrak kavranabileceğinin iyi bir örneği.



Eğer yakından gözlemlerseniz, kendisinden önce mekanı dolduran Erin Lang kadar kırılgan değil Obel. Piyanonun başında kimi zaman çocuğuna ninni söyleyen anne gibi görünse de, yeri geldiğinde sesi yükseliyor, hafif bir pus da var tınılarında. Yaşlılığın kaçınılmaz etkilerinden ya da her şeyin bir anda yok olup gittiği hazin olaylardan söz ederken hüzünlü ama ince bir cam kırılganlığında değil. Enstrümantal şarkılarında, sözlerin etkisini bu kez yarattığı ses kurgularıyla oluşturmuş; belki de o nedenle konser boyunca beni en çok çarpan şarkı, "Aventine" albümünün açılışını yapan "Chord Left" oldu. Sadece iki buçuk dakika sürdü şarkı ve o kısa sürede çok derinlere indi. Melankolik ve tekinsiz bir his vardı notalarda; bir anda gözümün önünde kısa bir filmden sahneler aktı sanki. Obel'in enstrümantal şarkılarında sinemasal yan daha ağır basıyor; bunu bilinçli olarak tasarladığı ve çok da başarılı olduğu açık.

Şarkı aralarında ilk kez İstanbul'da olmaktan duyduğu heyecandan söz edip, kısa bilgiler de verdi Agnes Obel. Bis için geri geldiklerinde "Just So"yu seslendirmeden önce o şarkının hastalık nedeniyle uzun süre yataktan çıkamayıp depresif günler geçiren bir aile üyesi hakkında olduğunu söyledi. Tam o sırada, "Şu anda benim içinde bulunduğum ruh haline de çok uygun düşüyor," demesi enteresandı. Konser John Cale'in "I Keep A (Close Watch)" adlı şarkısının cover'ıyla noktalandığında, iyi bir konser dinlemenin verdiği mutlulukla ve hafiflemiş bir şekilde ayrıldım Salon'dan.

Şarkı listesi: Louretta - Phillarmonics - Beast - Pass Them By - Fuel to Fire - On Powdered Ground - Chord Left - Aventine - Dorian - Wallflower - Riverside - Run Cried the Crawling - Words Are Dead -  The Curse // Brother Sparrow - Just So - " I Keep A (Close Watch)"

(Fotoğraf ve videolar bana aittir.)

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate