02.04.2014
Hani bir oyun vardır; size bir kelime söylenir ve karşılığında aklınıza ilk gelen şeyi bir kelime ile söylemeniz istenir. Elektronik müzik ve robot denilince bugün birçok kişinin aklına Daft Punk gelebilir ama benim için bu iki kelimenin ilk çağrışımı daima Kraftwerk. Çünkü bana elektronik müziği ilk sevdiren de, robotların dünyasına ilgi duymamı sağlayan da anların çığır açan müziği. 1970'lerde bütün dünya uzun saçlı müzisyenlerin gitar odaklı hard rock/heavy metal gruplarıyla doluyken, onların, bütün enstrümanları bir yana koyup syhthesizer ve vocoder'larla elektronik müziğe yönelmesi, başlı başına bir devrimdi. Müzikleri öylesine çağının ötesindeydi ki, yalnız 70'lerde müzik yapanları değil, 2000'li yılların müzisyenlerini de etkiledi. Günümüzde elektronik müzik yapanlara neden bu tür müziğe yöneldiklerini sorduğunuzda, Moby'nin dediği gibi, "Eğer Kraftwerk'ü duymamış olsaydık, hiçbirimiz bugün elektronik müzik yapıyor olmazdık," karşılığını alırsınız. Sadece bu tür içinde kalanları değil, müziğe deneysel yaklaşan her müzisyeni de etkiledi Kraftwerk; Bowie, Gary Numan, OMD, John Foxx, Joy Division, New Order, Blondie, Björk, Depeche Mode ve daha niceleri, Kraftwerk'ten esinlendi.
2005'te Rockİstanbul'da canlı dinleme olanağı bulduğumuz grubu ikinci kez New York'ta yakaladım. Dün akşam 3D konser turnesi kapsamında, kentin en güzel performans mekanlarından United Palace Theater'daydı (UPT) Kraftwerk. Önce konserin gerçekleştiği mekan hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. United Palace Theater'ın kentin en güzel performans mekanlarından biri olduğunu söyledim ama aslında en güzeli demek de yanlış olmaz. New York'taki konser salonları düşünüldüğünde, akla hemen Radio City Music Hall, Carnegie Hall, Beacon Theater gelir. Bu salonların hepsi de hem atmosfer hem de akustik açısından çok iyi; ben hepsinde çok sayıda konser izledim ama hayatının önemli bölümü konserlerde geçen biri olsam da, UPT'a dün akşam ilk kez gittim. İçeri girer girmez de adeta büyülendim. Kentin Washington Heights adlı bölgesinde 175. Cadde ile Broadway'in kesiştiği köşede yer alıyor bina. Dışardan bakıldığında bir katedral olarak inşa edildiği belli oluyor ama içeri girdiğinizde duvarlarda papazların sözlerinden alıntıları görünce durum iyice netleşiyor. 1925-1930 arasında inşa edilen yapıyı, 1969 yılında Birleşik Hıristiyan Evanjelist Derneği satın almış, o günden beri de bir kültür merkezi olarak içinde çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor. Eğer Moor-Rococo etkili eklektik Oryantalist mimari tarzına ilgi duyuyorsanız ya da bir şekilde mimari ile ilgileniyorsanız, New York'a yolunuz düştüğünde bu binayı ziyaret etmenizi öneririm.
Balkon katıyla birlikte toplam 3400 kişilik kapasitesi olan salonda Kraftwerk'ün iki gece üst üste vereceği konserlerin bileti tahmin edilebileceği gibi karaborsaya düşmüştü, kapıda fahiş fiyattan bilet satan fırsatçılar kol geziyordu. Geçen yıl New York'ta MOMA ve Londra'da Tate Modern'de albümleri baştan sona çaldıkları seri konserlerin biletlerinin yol açtığı çılgınlığı, bilet satışı yapılan sitelerin yoğunluktan çöküşünü, ünlü müzisyenlerin bile Twitter'da Kraftwerk bileti aradığını düşünürsek, yine de 3D konsere bilet bulabilmek büyük şanstı.
19.30'da UPT'nin önünde epey uzun bir kuyruk vardı. Sırada bekleyip içeri girince dağıtılan 3D gözlüklerimizi aldık ve fazla geçmeden tam 19.50'de sahnedeydi grup. Hem konser için seçtikleri salon hem de sahneye çıkış saatleri ilginçti. Synthesizer'ların üzerine konduğu ayaklı konsolların başında dört Kraftwerk üyesinin görünmesiyle birlikte açılışı 1978 tarihli "The Man-Machine"in ilk parçası "The Robots"la yaptılar. Açıkçası Kraftwerk'i oturarak dinlemek bana çok doğru bir yöntem gibi gözükmüyor ama oturmalı düzene sahip bir salonun tercih edilmesinin de bir gerekçesi olmalı diye düşündüm. Nitekim 3D görsellerin rolünün müzik kadar etkili olduğu bir konserdi izlediğimiz. Konser yazılarında, öncelikli tercihim müziğe vurgu yapmak için, 'izleme' yerine 'dinleme' kelimesini kullanmak, ancak Kraftwerk'in dünkü konseri söz konusu olduğunda, gönül rahatlığıyla 'izleme' kelimesini kullanabilirim. Kraftwerk üyeleri, sadece ellerini ve başlarını oynatarak, neredeyse bedenlerinin geri kalanı bütünüyle basit bir şekilde sahnede dururken, biz izleyiciler de arkalarındaki dev ekranda akan görüntülerin içine gerçekmiş gibi daldık.
Konser sırasında tercih edilen görüntülerin karakteristiği ile müziğin niteliği arasındaki müthiş uyum, senkronizasyonun mükemmelliği, salona yayılan ses kalitesinin yüksekliği, bugüne kadar gördüğüm bütün konserleri geride bırakacak kadar iyiydi. Teknolojinin vardığı boyuta Roger Waters, Gorillaz, Michael Jackson, U2 gibi büyük isimlerin konserlerinde de tanık olduk. Ama Kraftwerk 3D konserinde, sadece renkler, geometrik şekiller, yazılar ve sayılarla yaratılan bütünlük, gerçekten de insanın ağzını açık bırakacak bir kusursuzluk sergiliyor. Konserlerde gereksiz görsel ağırlığına karşı olan ve bundan hazzetmeyen birisi olarak bu konuda iki istisnam var. Birisi, Waters gibi şarkıda anlatılan mesajı güçlendiren görsellerin performans sanatı bakış açısıyla bir senaryo akışında sergilenmesi; ikincisi de, Kraftwerk'teki gibi, şarkının algılanışına etki etmeden sadece onunla uyumlu soyut görseller olarak sunulması. Bu iki kullanım dışında, sahnede 50 kişiyle oradan oraya koşup jimnastik yapanlar ya da Lady Gaga gibi kendini kuzu çevirme gibi kızarttıranların yarattığı atmosfer, ilgiyi müzikten başka alana kaydırıp onu ikinci plana attığından bana hitap etmiyor.
Kraftwerk'te görsellerin büyük kısmının soyut şekillerle yapılan grafikler içerdiğini söyledim; bunun dışında birkaç şarkıda gerçek hayattan kayıtlar da vardı. Mesela "The Model"de 50'li-60'lı yıllardan manken, film görüntüleri ya da "Auobahn"a eşlik eden yol, araba görüntüleri gibi… Bunlar da mantıklı bir kurguya dayanan öykü içinde yer almadığından dikkati müzikten koparmıyordu ama yine de benim tercihim, sayılar, geometrik şekiller ve yazılarla yapılanlardı.
Kraftwerk'in kurucularından Florian Schneider, 2008'de gruptan ayrıldığında şimdi ne olacak diye endişelenmiştik. Ralf Hütter ile yaptıkları unutulmaz albümleri düşündükçe, grubun geleceğine dair endişelerim tümüyle ortadan kalkmıyor elbette ama dünkü performans, Kraftwerk'i canlı dinleme açısından hiçbir endişeye yer olmadığını kanıtlıyordu. Yine de 2003'te yayınladıkları "Tour de France Soundtracks" albümünnden sonra yeni bir albüm kaydetmediklerini göz önünde bulundurursak, bu bakımdan kaygı duymadığımı söyleyemem. Schneider, Hütter ve hatta bir dönem birlikte çalıştıkları Michael Rother ve Klaus Dinger'ın da yer alacağı Kraftwerk bir hayal mi bilmiyorum…
3D konser için, en çok sevilenlerden oluşan bir şarkı listesi yapmış grup. "The Model", "Computer Love", "The Man Machine, "Neon Lights" ve "Radioactivity" gibi salondakilerin en çok duymayı istediklerini arka arkaya çaldılar. Toplam iki saat süren konser, dinleyicilere yetmeyince, yoğun alkış sonrası tekrar sahneye gelip "Aero Dynamik" ve "Planet of Visions"ı çaldılar. Katedralin oturmalı salonunda olmasaydık, çok rahatlıkla mekan underground bir tekno kulübüne dönerdi. Tekrarlanan ritimler insan bedenini esir alır, sadece kafa sallamayla kalmamıza izin vermezdi. Evanjelist inanca ait bir mekanda geleceğin müziğini dinlemek oldukça ironikti ama belki de daha ironik olan tekno pop'u dans etmeden dinlemekti. Sokağa çıkıp metroya doğru yürürken, "belki de en ironiği, 1970'lerde yapılan müziği 'geleceğin müziği' diye tanımlamak" diye geçirdim aklımdan. Ama işte Kraftwerk mucizesi burada: Bir müzik yaratırsınız, ortaya çıktığı dönemde de, 40 yıl sonra da geleceğin müziği o olur. Geleceği geçmişte kuranlara efsane dememiz boşuna değil!
Şarkı listesi: The Robots - Metropolis - Numbers/Computer World - It's More Fun to Compute / Home
Computer - Computer Love - The Man-Machine - Space Lab - The Model - Neon Lights - Autobahn - Prologue - Tour de France 1983 - Tour de France 2003 (Etape 1) - Tour de France 2003 (Etape 2) - Airwaves - Geiger Counter / Radioactivity - Trans-Europe Express / Metal on Metal / Abzug - Boing Boom Tschak / Techno Pop / Musique Non-Stop /// Aero Dynamik - Planet of Visions
(Kameramın bataryasını konsere giderken yanıma almayı unuttuğum için cep telefonumla fotoğraf ve video çektim ama onlar da fazla kaliteli çıkmadı. O nedenle bu yazıda promo fotoğraflarını kullandım, videolar da Youtube'dan…)