25.9.2014
En son mayıs ayında Soma'da yaşanan katliam nedeniyle Dinleme Odası'nı iptal etmiş ve sonra da etkinliklere yaz döneminde uzun bir ara vermiştik. Sezonu görkemli bir dönüşle açalım istedik ve Richard D. James'in 13 yıl sonra Aphex Twin adı altında yayınladığı yeni albümü 'Syro'da karar kıldık. Dünyanın farklı kentlerinde albüm çıkmadan önce düzenlenen dinleme partilerine özenmiyor değildim; önümüz, arkamız, sağımız, solumuz kargaşa içindeyken, böyle kaotik bir gezegende, elektronik müziğin dahi isimlerinden birinin yeni albümünü bir grup müzik meraklısı ile buluşup dinlemekten başka daha heyecan verici ne olabilir ki... İşte bu heyecanı İstanbul'a taşımayı amaçladık. Geçen salı akşamı Kontra Plak'ta bugüne kadar en çok talep gören Dinleme Odası etkinliği gerçekleşti; hatta üzülerek bazı isteklilere sandalyelerde yer kalmadığını bildirmek zorunda kaldık.
O akşam Tektosag Records bünyesinden iki müzisyen Utku Önal ve Koray Kantarcı da aramızdaydı. Her zamanki gibi albümü baştan sona, bu kez plaktan dinledik ve sonrasında da söyleşimize geçtik. Ben, o toplantıda ifade ettiğim görüşlerimi, bu yazıda derlemeye çalışacağım.
13 yıl sonra gelen Aphex Twin albümü diyoruz ama aslında 2001'de çıkan 'Drukqs'tan sonra, 2006'da 'Chosen Lords' ve 2009'da 3.5 saatlik Analord serisi derleme albümler olarak yayınlanmıştı. Ayrıca bu arada 1994 yılından kalma Caustic Window albümü de Kickstarter kampanyası ile hayranlar tarafından alınıp dijital olarak yayınlandı. Hepsinin ardında Richard D. James olduğundan, aslında 13 yıldır albüm çıkarmıyor denilemez ama sonuçta en çok tanınan Aphex Twin adıyla yeniden resmi albüm çıkarması önemli.
Aphex Twin, gerçek adıyla Richard D. James'in kim olduğunu burada ayrıca anlatmaya gerek yok; bugüne kadar elektronik müzikte yaptıklarıyla özel soundunu yaratıp ayrı bir kategori açtırdı kendisine. 1990'lardan bu yana ne yayınlasa derhal bulup dinlediğim, yaptığı her işi önemsediğim çok yaratıcı bir müzisyen. Bu kez beklenmedik bir anda gelen albüm haberi de bende epey heyecan yarattı. Londra semalarında beliren zeplin, sonrasında New York'ta kaldırıma çizilen Aphex Twin logosuyla gelen gizemli duyuru, Warp Records'ın 25. yılına çok yakıştı doğrusu. Hemen ardından albümden ilk şarkı 'minipops 67 [120.2] (source field mix)' yayınlandı. İlk izlenim olarak, belli ki daha çok insana yakın gelebilecek bir parça seçilmişti ama üzerinde oynanmış vokalleri, şarkının ortasında aniden değişen karakteriyle ilginç bir başlangıçtı. Fakat albümün bütününü temsil eden bir sound değildi.
'Syro'nun bütününe baktığımızda, daha ikinci parça 'XMMAS_EVET10 [120] (thanaton3 mix)'ten itibaren dinleyiciyi biraz daha zorlayan bir kulvar başlıyor. Albüm boyunca acid house, deep house, jungle, drum'n bass, tekno türleri arasında gidip geliyor Aphex Twin; zaten kariyeri boyunca hiçbir zaman tek bir türe takılıp kalmadı. Beni en çok etkileyen özelliklerinden biridir bu. Hiçbir zaman "ben bir tekno ya da drum'n bass albümü yapacağım" diyerek yola çıkmadı. Bunun nedeni, asıl derdinin ses tasarımı olması. Kendisini "sesleri hedef alan seri katil" diye adlandırması elbette boşuna değil. Bir müzisyen olarak belli bir duygu yaratan melodilerin peşine düşmekle ilgilenmiyorsanız, ses tasarımları yaparak daha teknik bir yola sapıyorsunuz; ortaya çıkan sound herhangi bir şekilde bir duygu manipülasyonuna neden olmuyor. Şarkılara kullandığınız ekipmanın isimleri verip, kullandığınız vokalleri de eğip bükerek herhangi bir şey anlaşılmaz hale getirince, yaptığınız müzikle dinleyici arasından bir anlamda çekiliyorsunuz. Benim için bu fantastik bir olay.
''Syro'da yer alan 12 parça, belki son 5-6 yıla belki de daha fazla bir zamana yayılan kompozisyonları içerse de, az önce anlattığım şekilde belli bir duygusal yönlendirmeden arındırılsa da, dinlerken adeta hepsi belli bir zaman aralığında kısa sürede yaratılmış izlenimi veriyor. Bu açıdan oldukça bütünlüklü bir albüm; bpm'ler yükselip alçalırken, sesler arasında karmaşık ilişkiler kurulup ortaya çıkan yeni ses öbekleri birbirinin içinden geçerken, çok katmanlı bir müzik kurgulanıyor. Bütün bunları tek bir insanın bilgisayarının başında yüzlerce pahalı ekipmanla yaptığını düşünmek, insanı daha da hayrete düşürüyor.
Bugüne kadar kullandığı ekipmanları açıklamaya pek yanaşmıyordu Aphex Twin; son röportajında, bu bilgileri verdiği anda çoğu kişinin o pahalı aletleri almaya çalışacağını, oysa belirleyici olanın ekipman olmadığını söylüyor. Dinleme Odası'nda müzisyen dostlarımıza da bu konuyu sordum; onlar da aynı yönde görüş belirttiler, sonuçta aletleri kendi soundunu yararacak şekilde kullanmak, gerekirse bir yerlerini oynayarak bozmak da söz konusu. Son yıllarda giderek analoga kayma yönünde güçlü bir eğilim var elektronik müzik dünyasında. Analog synth'ler, drum machine'ler oldukça popüler. 'Syro'da elektronik ile akustiği, analog ile dijitali mükemmel biçimde bir arada kullanıyor Aphex Twin. Sesler birbirinin içinde eriyip yeni kimlik kazandığından, bazı yerlerde neyin ne olduğunu ayırmak kolay değil. Vokallerde de aynı durum söz konusu. Aphex Twin, kendisinin, eşinin, çocuklarının, anne ve babasının seslerini kullanmış bazı yerlerde ama öyle bir işlemiş ki bunları, ne dendiğini anlamak olanaklı değil. Zaten amacı da bu; anlamlı bir sözle dinleyicinin beyninde bir fikir uyandırmak istemiyor, vokali sadece ses olarak düşünüp kullanıyor. Müziğinin bu soyut karakterini her aşamada ısrarla sürdürmesi, Aphex Twin'in en saygı duyduğum yönlerinden. Seslerin peşinde seri katile dönüştüğü için müteşekkirim!
'Syro'yu baştan sona dinleyenlerin bir kısmı, bir ara dikkatlerinin dağıldığını ve müzikten kopar gibi olduklarını belirtiyorlar. Benim için böyle bir durum söz konusu olmadı, ancak davul vuruşlarının öne çıktığı 'CIRCLONT6A [141.98] (syrobonkus mix)' ve 'CIRCLONT14 [152.97] (shrymoming mix)' içimde derin sarsıntılar yarattı. Rus eşi Anastasia için yazdığı son parça 'aisatsana [102]', hepsinden farklı bir yerde duruyor. Piyano tınılarıyla yaratılan duygusallıkla albümün geri kalanından hemen ayrılıyor. Bunu daha önce 'Kesson Daslef' adlı parça ile 'Drukqs' albümünde de yapmıştı hatırlarsanız. 'aisatsana [102]'yi 2012'de Londra'da izlediğim remote orchestra konserinde dinlemiştim. Kocaman piyanoyu bir platform üzerinde yukarı kaldırıp halatlarla asmışlardı. Sonra yanlardan çekilen halatlarla takır tukur sesler çıkararak sallanmaya başlayan piyanonun tuşlarına uzaktan kumanda ile dokunan Richard D. James, bu şarkıyı çalmıştı! Gerçekten bugüne kadar gördüğüm en olağanüstü deneyimlerden biriydi. İzlerken kalbimin atışları hızlanmış, 'müzik böyle de yapılır!' dedirtmişti bana. (Fikir vermesi için bu yazıya ve aşağıdaki videoya bakabilirsiniz.)
Dinleme Odası'nda albümü değerlendirdiğimiz söyleşide, "Bunun bir Aphex Twin albümü olduğunu bilmeseydiniz, ne derdiniz?" diye sordum müzisyen konuklarımıza. "Sonuçta uzun yıllardır takip ettiğimiz bir isim olduğundan anlardık onun olduğunu," dediler. Kontra Plak'tan Okan Aydın da, "Tahminde bulunmam gerekseydi, sayacağım üç isimden birisi olurdu," dedi. Ben de uzun yıllardır dinleyicisi olduğumdan anlardım diye düşünüyorum. Ona özgü belli bir sound var; bu albüm de ondan mahrum değil. Peki 'Syro' Richard D. James diskografisinde nereye oturtulabilir? Kendisi daha önce her şeyin en iyisini yapmış bir isim; 'Syro' diğerlerinden daha iyi değil belki ama sonuçta çok iyi bir elektronik albüm. Bana göre albümde çığır açıcı bir yenilik yok; onları da daha önce kendisi yapmıştı zaten. Ancak 'Syro', beklenmedik bir anda hayatınıza girip size enerji aşılayan bir nefes gibi; ana akım elektronik müziği istila eden düzinelerce birbirini kopyalayan ve daima kolaya kaçan berbat albümün yanında keşfedilecek bir sürü ayrıntıyla dolu, döndüreceğiz döndürebildiğimiz kadar.