15 Kasım 2014 Cumartesi

SAKSOFONLA DESTAN YAZAN VİRTÜÖZ: COLIN STETSON


By on 14:47:00

15.11.2014

Yazının başlığı aklıma dün akşam Salon'daki konserden sonra eve dönerken geldi. İlk anda insan, 'tek bir enstrümanla destan yazılır mı?' diye tereddüt etmiyor değil ama Colin Stetson'ın saksofondaki hakimiyetini anlatmak için uygun bir ifade bu. Virtüözitenin doruğuna varmış, saksofonu iyi değil, olağanüstü iyi ve sıradışı bir tarzla çalan Kanadalı müzisyeni dün ikinci kez canlı dinledim. Bu yıl Big Ears Festival'da sahneye irili ufaklı beş ayrı üflemeli alet ile çıkmış, birini bırakıp diğerini alırken biz de gerçek anlamda ağzımız açık izlemiştik kendisini. Daha önce de bu enstrümanı oldukça iyi kullanan müzisyenler gördüm ama Colin Stetson'ın dairesel nefes seslerini (circular breathing) kullanarak yaptığı müziği canlı dinlediğinizde bambaşka bir deneyim yaşıyorsunuz.

Stetson, bugüne kadar Arcade Fire, Bon Iver, Feist, Timber Timbre, Tom Waits, TV On The Radio gibi ünlü isimlere hem sahnede hem de kayıtlarda eşlik etti. Ama birçokları gibi benim de ilgimi 2007'de yayınladığı solo albümü "New History Warfare, Vol 1" ile çekti. Saksofonundan çıkan agresif ve tutkulu seslerle kurguladığı deneysel tarzıyla farkını ortaya koymuştu. 2011'de kaotik ama içinde melodik bir sürükleyiciliği de barındıran "New History Warfare, Vol. 2: Judges" Constellation Records etiketiyle çıkınca uluslararası alanda başarının yolu açıldı. Savaş konseptine odaklanan destanını serinin üçüncüsü "New History Warfare Vol. 3: To See More Light" ile geçen sene sürdürdü.

Devamı gelir mi bilmiyorum ama üç albümü arka arkaya dinlediğinizde, savaş üzerine kalın birer ansiklopedi devirmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Çünkü Colin Stetson adeta seslerle resim yapıyor, yarattığı atmosferin içine girdiğinizde anlatmak istediklerini söylemesi için söze gerek kalmıyor; size duyumsattıklarıyla o resim hayalinizde şekilleniyor. İnsanoğlunun bilinçli bir şekilde sonumuzu nasıl algılayamadığını anlatıyor Stetson. Ölüm ve sevgi arasındaki ilişkiyi bu konsept içinde sarsıcı bir şekilde ortaya koyuyor ve dinleyenlere çok yoğun bir müzik deneyimi yaşatıyor.

Stüdyoda her tarafa farklı mikrofonlar yerleştirerek en uygun sesi yakalamak için sağladığı ortamı sahnede bulamazsa diye düşünüyor insan ama canlı performanslarının etkisi şaşırtıcı şekilde albümleri geride bırakıyor. Dün akşamki konserinde sahneye bir alto, bir de dev bir bas saksofon ile çıktı Stetson. Her birini çalarken boğazına dahi yerleştirdiği mikrofonların da yardımıyla sanki birkaç müzisyenden kurulu bir grup çalıyormuşcasına farklı sesler çıkardı, parmaklarını zaman zaman saksofonun tuşlarına vururcasına çarparak adeta perküsyon gibi kullandı, çoklu mikrofon sistemi sayesinde uğultularla bütünleşen kaotik, tekinsiz, uçuk bir müzik yaptı ve bütün bunları hiçbir elektronik ses katkısı olmadan yaptı.  Dakikalarca nefes almadan üflediği enstrümanıyla tamamen tek vücut olmuş, onu kendi bedeninin bir uzantısı haline getirmiş Stetson.



Bu aşamaya varabilmek için müthiş bir fiziksel disiplin içinde olduğu kesin. O fiziksel kondüsyon ile bütünleşen yaratıcılık ve deneysel bakış açısı sonucunda hayranlık uyandıran bir canlı performans ortaya çıkıyor. Colin Stetson'ın müziğinde beni en çok çeken özellik, saksofonunun yumuşak ya da romantik olmaması, çoğunlukla karanlıktan gelen bir soundu var; gereğinde öfkeli, gereğinde hüzünlü ama uysal değil. Eğlence için hızla tüketilecek bir müzik hiç değil; ancak yavaş yavaş bünyenize alarak duyumsayacağınız büyük bir keyif.  Üçlemenin son yayınlanan albümünde yer alan "Among the Sef (Righteous II)"da kendi çıkardığı tuhaf sesleri, hikayesini anlattığı Atlantik Okyanusu'nda yaşayan ve kimsenin duymadığı bir şarkıyı sürekli söyleyen bir balinanın sesine dönüştürürken dinlediğinizde donup kalıyorsunuz...

Dün bu müthiş zevki yaşamak için Salon'a gelenler Colin Stetson'ı bir saatlik konser sonrasında coşkuyla ve hayret içinde alkışladı. "Böyle bir şey olamaz…", "İnanamıyorum bu performansa!" diyenleri duyuyordum. Ben de yanımdaki arkadaşlara, "Saksofon çalıyor olsaydım, Colin Stetson'ı canlı dinledikten sonra bırakabilirdim," dedim, güldük. Biliyorum espri ile söylediğim bu düşünce doğru bir yaklaşım değil; Tolstoy olamayan yazarlar da yazmayı mı bırakacak? Aslında sadece Colin Stetson'ın durduğu yerin ne kadar erişilmesi zor bir nokta olduğunu, bir müzisyenin enstrümanıyla bütünleşmek için sınırları ancak bu kadar zorlayabileceğini anlatmaya çalışıyorum.

Yılın kentteki en etkileyici konserlerinden birisini yaşadık dün akşam. Salon ekibine, emeği geçenlere teşekkürler!

Konser sırasında kaydettiğim "Judges" videosunu aşağıda paylaşıyorum.


(Fotoğraflar ve konser videosu tarafımdan çekilmiştir.)

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate