13.12.2014
Dün akşam yağışlı ve soğuk bir İstanbul gecesinde evde oturmak yerine Küçükçiftlik Park'a gelmeyi tercih edenler, insanın içini ısıtan huzurlu birkaç saat geçirdi. Parkın içinde ne olduğunu bilmeyenler için garip bir tezat yansıtabilir bu cümle ama gerçeği söylüyorum. Çünkü kocaman sıcak bir çadırın içine girip Ane Brun'u dinlediğinizde, ne dışarıdaki soğuk havanın ne de kentteki keşmekeşin etkisi kalıyor. Norveç doğumlu olsa da yaşamını İsveç'te sürdüren Brun, "Bu havayı ben buraya taşıdıysam üzgünüm," diye espri yaptığında, içimden onun pürüzsüz sesinin duyulduğu ortama ancak dinginlik kazandırabileceğini geçiriyordum.
Ane Brun öncesinde yaklaşık yarım saat kadar İsveçli müzisyen Alice Boman'ı dinledik. Nord klavye eşliğinde, adeta peri masallarını uyuyan bir bebeğe okurmuşcasına usulca söyledi. Herhangi bir yoruma yer bırakmayan basit şarkı sözlerinin üzerine yine sade melodilerle kurguladığı şarkıları, iddiasız, duru lo-fi folk kayıtları akla getiriyor. Zaten İsveç'te bir ormanın içindeki kulübede kaydettiği kısaçalar da müzikte izlemek istediği yola dair yeterli ipucu veriyor. Sahnede tamamen siyah kıyafetler içinde ve başı hafifçe bir yana eğilmiş haldeyken üzerine ışık vurduğunda, kırılgan bir saflık yansıtıyor. Ancak müziğinde özellikle oluşturduğu yalınlığın bir süre sonra sürekli ayrı şarkıyı dinliyormuş hissini yarattığını belirtmeliyim. Yalınlık elbette mükemmel bir yöntem olabilir ama sound açısından biraz daha iniş çıkışa ihtiyacı olduğu kanısındayım.
Alice Boman'ın ardından kısa bir aradan sonra Ane Brun tek başına sahnedeydi. "Geçen defa geldiğimde yanımda başka müzisyenler vardı ama şimdi burada gitarımla yalnızım," dediğinde bir kere daha düşündüm; enstrümanını alıp tek başına konser veren müzisyenlere ayrı bir saygı duyuyorum. İki saat boyunca kendinizi onca insana dinletebilmek için mutlaka güzel bir sesiniz olmalı, iyi şarkı söylemeyi bilmelisiniz ve enstrümanınıza tamamen hakim olmalısınız. Bunu yapmak için hem özgüveniniz sağlam olmalı, hem de cesur olmalısınız. Belki bunları arka arkaya sıralayınca bir "sınav" izlenimi uyandırmış olabilirim... Belki de sahnedeki müzisyen hiç öyle düşünmüyor; şarkılarını dinlemek için bilet alıp bekleyen bir kalabalık karışısında heyecanlanıyordur mutlaka ama onun dayandığı duygu sınanma değil, içtenlik olsa gerek... Müzisyenlerle üzerinde konuşmayı sevdiğim bir konu bu. Sadece dün gece de aklıma geldiği için burada söz etmek istedim, uzatmadan konsere geçeyim.
Küçükçiftlik Park'taki konseri, 2005 albümü "It All Starts with One" adlı albümünden "Do You Remember?" ile açtı Brun. Müziklerini kaydettiği on yıl içinde çok sayıda şarkı yazdığını ve konser için setlist yapmanın zorluğundan söz etti. Bugünü kadar yayınladığı yedi albümde yer alanların yanı sıra, cover şarkılardan oluşan toplam 24 şarkı dinledik dün akşam. Akustik bir set olduğundan Ane Brun'ün son derece net, temiz ve güçlü sesini öne çıkaran bir folk konseriydi.
"My Lover Will Go", "To Let Myself Go", "So You Did It Again" başta olmak üzere, şarkılarında hüzün var Brun'ün. Kendisi de dün Alphaville'in "Big in Japan" adlı şarkısını yorumlamadan önce bu noktaya değindi. O şarkıyı seçmesinin nedeninin, içinde yakaladığı hüzün olduğunu söyledi. Ancak kendisinden önce dinlediğimiz Bonam ile Brun'ün müziği arasında belirgin bir fark var: Ane Brun'ün sesinde kadınlığa dair bir güç var; saflığı yine hissediyorsunuz ama tonunda kararlılık var, fısıldar gibi telaffuz etmiyor sözcükleri...
Şarkılarını İngilizce söylüyor Ane Brun ama dün akşam kendi ana dilinde "Du Gråter Så Tåra adlı şarkıyı seslendirdi. İskandinavya'nın en güzel yerlerinden birinde doğup büyümüş Brun; gitarını dik tuttuğunda Norveç haritasına benzettiğini söyledi ve "ridiculously beautiful" diye nitelediği memleketinin nerede olduğunu gitar üzerinde anlattı. Rahatlama, ferahlık duygusu ile ilgili olduğunu söylediği şarkısını dinlerken, sanırım dilin beynimde yarattığı algı nedeniyle, bir an Eurovision Şarkı Yarışması'na katılan İskandinav bir müzisyeni dinliyormuşum gibi geldi ama konsere renk katan anlardan biriydi. Sonradan şarkının sözlerinin İngilizce çevirisine baktım; gözyaşları sel gibi akan sevdiğine, "Endişelenme, biz başaracağız" diyormuş...
Basit ama son derece akıllıca tasarlanmış bir dekor tasarımı vardı Küçükçiftlik Park'taki sahnede. Tavandan sarkıtılan, farklı boyutlarda kırpılmış gibi duran beyaz perdelerin üzerinde ışık oyunlarıyla fantastik bir atmosfer yaratıldı. Bazen ışıl ışıl parladı, bazen üzerine kar yağdı, bazen de görüntüler birbirine karıştı. O perdenin altında durup, ustalıkla çaldığı gitar ve klavyeden çıkan seslere eşlik ederek yaklaşık 1.5 saat boyunca şarkı söyleyen Ane Brun, dinleyenleri bir kez daha derinden etkiledi. Konserin ikinci cover şarkısı Arcade Fire'dan "Neighborhood #1"dı. Dünya çapında bu kadar sevilip bilinen bir şarkıya akustik cover yapması, bence Brun'ün cesaretini bir kez daha gösteriyor; çünkü bunu şarkıya tamamen farklı bir ruh katarak yapıyor; orijinal versiyona yakın duran cover'lardan değil onunki.
Konserin sonuna doğru biste sahneye tekrar Alice Bonam'ı davet etti Ane Brun; vokalde onun da katkısıyla ikisinin sesini birlikte dinledik. Gecenin son cover'ı, Beyoncé'nin "Halo" adlı şarkısıydı. "If I Stay" adlı filmin soundtrack albümünde Linnéa Olsson ile birlikte yorumladıkları şarkı bana göre orijinalinden daha güzel.
Konserden önce Alternatif İstanbul'un yaptığı röportajda, İstanbul'da bir sürpriz planladığını da söylemişti Ane Brun. O sürpriz, ilk albümü 2003 tarihli "Spending Time with Morgan"dan iki şarkıyı da dün gece seslendirmesi olsa gerek; "Are They Saying Goodbye?" ve "Sleeping by the Fyris River"ı canlı dinleme olanağı bulduk.
Gece, "Undertow" ile sona erdiğinde sessizce ve mutlu bir şekilde dağıldık. Gerçekten dinleyici kitlesi konser süresince o kadar sessizdi ki, Brun'ün de dikkatini çekti; çıt çıkarmadan dinlendiği için memnun olduğunu belirtti ama "arada bir burada olduğunuzu hissetmek de güzel," dedi. Çadırın sahneye yakın olan ön kısmında oturmalı düzen uygulanmıştı; sanırım bunun da etkisi oldu söz konusu sessizlikte. (Espri ile hep söylüyorum; dizdeki kaslarla dil arasında bağlantı mı var acaba diyorum.) Ancak ayakta dinleyenlerin durduğu kısımdan da hiç konuşma gürültüsü gelmiyordu dün. Bence bunun tek açıklaması var: Herkes, Ane Brun'ün yarattığı duygusal anafora kapılmış bir haldeydi.
Setlist: Do You Remember? - My Lover Will Go - To Let Myself Go - My Star - One - The Light from One - This Voice - The Treehouse Song - So You Did It Again - Changing of the Seasons - Du Gråter Så Store Tåra - The Puzzle - Words - Big in Japan (Alphaville cover) - The Fall - Gillian - Daring to Love - Neighborhood # 1 (Arcade Fire cover) // Halo (Beyoncé cover) - Oh Love - Are They Saying Goodbye? - Sleeping by the Fyris River - Temporary Dive - Undertow
(Fotoğraflar ve videolar bana aittir.)
-