2014'ü müzik açısından değerlendirmeye kasım ayında Dinamo FM'deki programım Vegan Logic'te başladım. Aslında bu ifade yanlış oldu; yılı değerlendirmeye 1 Ocak'tan itibaren başlıyorum ve bu çabam aralıksız sürüyor, aylık olarak radyoda da öne çıkan kayıtlara dair program yapıyorum ve genel düşüncelerimi yılın son iki ayına yayarak paylaşıyorum. 2014'te yeniden yayınlanan albümler (reissue) ve remikslerden sonra, sıra yılın albümlerine geldi. İlk 25 albümden birer şarkının yer aldığı iki radyo programı yapmıştım; o liste burada daha ayrıntılı olarak yer alıyor. Ancak albümleri sıraladığım listeyi yaparken 50 maddelik bir liste ortaya çıkmıştı. Kalanları da aşağıda yazdım. Söz konusu radyo programlarını dinlemek isterseniz, onlar için bağlantıları da ekledim. Umarım ilgilenenler için iyi bir öneri oluşturabilir bu liste.
2- Bohren & der Club of Gore - Piano Nights
3- The Twilight Sad - Nobody Wants to Be Here and Nobody Wants to Leave
Vokalist James Graham’in baskın İskoç aksanıyla etkisi artan sert vokali, endüstriyel sound ile krautrock esintilerinin hissedildiği, reverb’lü gitarların yönlendirdiği çarpıcı melodiler,The Twilight Sad’in en belirgin özellikleri. Bunlardan hoşlanan bir dinleyicinin es geçemeyeceği kadar iyi müzik yapıyor grup. Dördüncü albümleri, karanlığı ve duygusal sefaleti mutheşem bir bütünlük içinde birbirine bağlayan şarkılarla dolu.
4- Swans - To Be Kind
Michael Gira ve ekibinin, Swans’ın kuruluşundan bu yana hiç düşürmediği ve bir tek kendilerinin aşabildiği bir çıtası var. Yoğun, enerji dolu, saykedelik ve insanın yüzüne tokat gibi gibi çarpan, içerdiği birçok müzik türünü öğütüp tamamen kendine has müzik ötesinde bir ayine çeviren, tanımlanması zor bir albüm. Albümün adındaki seçimle müziğin vurucu gücünü bir arada düşünürseniz aslında sevginin yıkıcılığının, yıkımın altını çiziyor grup. “The Seer” gibi bir başyapıttan sonra, dinleyicileri belki ondan daha da yüksek bir tatmin seviyesine çıkaracak, ancak hissedilerek deneyimlenecek müzikle dolu bir cevher “To Be Kind”.
5- Aphex Twin - Syro
Kendisini "sesleri hedef alan seri katil" diye adlandıran Richard D. James’in sürpriz bir şekilde yayınladığı “Syro”, asıl derdi ses tasarımı olan bir müzisyenin acid house, deep house, jungle, drum'n bass, tekno türleri arasında gidip geldiği yeni bir ses evreni. BPM'ler yükselip alçalırken, sesler arasında karmaşık ilişkiler kurulup ortaya çıkan yeni ses öbekleri birbirinin içinden geçerken, çok katmanlı bir müzik kurgulamış, elektronik ile akustiği, analog ile dijitali mükemmel biçimde bir arada kullanmış Aphex Twin. 'Syro', Aphex Twin’in devasa diskografisinde yer alan en iyi albüm değil belki ama sonuçta çok iyi bir elektronik albüm. Beklenmedik bir anda hayatınıza girip size enerji aşılayan bir nefes gibi; ana akım elektronik müziği istila ederek birbirini kopyalayan ve daima kolaya kaçan onca berbat albümün yanında keşfedilecek bir sürü ayrıntıyla dolu. (Albüm hakkında daha ayrıntılı bir yazı için: 'Syro' ve Dinleme Odası)
6- Automat - Automat
Berlin müzik sahnesinde 2011 sonunda kurulan Automat’ın ilk albümü, dinler dinlemez insanı yakalıyor. Einstürzende Neubaten ve Die Haut’tan tanıdığımız Alman gitarist Jochen Arbeit, elektronik müzik grubu Project Pitchfork ve rock grubu Prag’dan adını duyduğumuz davulcu Achim Farber, avantgart rock grubu Sovetskoe Foto’nun kurucusu basçı Zeitblom yani Georg Huber gibi üç yetenekli müzisyen bir araya gelip, 1980’lerde post-punk sonrası İngiltere’de endüstriyel müzik yapanların dans müziğini keşfettiği günlerde gelişen soundu bugüne taşımış. İngiltere’den söz etsem de Automat’ın asıl ruhunu veren kent Berlin. Dub-reggae esintili bas riff’leri ve trip-hop ritimleriyle, Berlin’in de katkısıyla epey karanlık bir sound yaratılmış. Toplam yedi şarkının olduğu albümde üç şarkıda eşlik eden vokalistlerden birisi Blixa Bargeld, diğer ikisi de avangart müziğin önde gelen isimlerinden Genesis P -Orridge ve Lydia Lunch.
7- Erik K Skodvin - Flame
Deaf Center ikilisindeki dark ambient soundu ve Svarte Greiner projesindeki minimal atmosferik müzikleriyle tanıdığımız Erik K Skodvin’in 2010 tarihli “Flare” albümünün ardından onu tamamlayan yeni çalışması “Flame”, dinlemeye başladığınız anda bulunduğunuz ortamı ve hisleri değiştirebilecek kadar güçlü. Anne Müller ve Mika Posen’in yaylılarda, Gareth Davis’in klarnette katkıda bulunduğu albümün ses dokuları yaratarak oluşturduğu derin atmosfer, garip bir şekilde bağımlılık yaratıcı. Deaf Center’ın yaptığı gibi dinleyiciyi kuşkulu bir atmosfere çekip sarmalama özelliği Skodvin’ın solo kayıtlarında da var.
8- Sleaford Mods - Divide and Exit
İngiltere’den çıkan en heyecan verici punk gruplarından Sleaford Mods, Bandcamp üzerinden yayınladığı “Divide and Exit” ile yılın en mükemmel kayıtlarından birine imza attı. Andrew Fearn’ün drum machine ve loop’a alınmış bas soundu ile yarattığı müziğin üzerine Jason Williamson’ın öfke ve mizahla oluşturup söylediği enteresan sözler, müthiş bir enerji ile dolu. İlk duyduğumda punk ozan şarkıcı John Cooper Clarke ile dans-punk grubu ESG’yi hatırlatan müzik, ağırlıklı olarak İngiliz kültürü ile ilgili ama söyledikleri bir anlamda da evrensel. Williamson’ın, sınıf çatışması, sistemdeki hastalıklar, işsizlik, ırkçı partilerin yükselişi, toplumdaki ikiyüzlülük hakkındaki sözleri, dinleyiciyi kendisini de sorgulamaya yöneltiyor. Hemen herkesi hedef alan bir öfkesi var Sleaford Mods’un ve bunu anlatma yöntemleri şahane. Uzun zamandır duyduğum en politik ve en ilginç albüm.
9- Alessandro Cortini - Sonno
Nine Inch Nails ile yaptığı çalışmalardan ve elektronik projesi SONOIO’dan tanıdığımız İtalyan müzisyen Cortini, geçen yıldan bu yana kendi adıyla yayınladığı albümlere yenisini ekledi. Vatican Shadow olarak bildiğimiz Dominic Fernow’un kurduğu Hospital Records etiketiyle çıkan “Sonno”da bu kez, Roland MC 202 analog synthesizer ile delay pedalı kullanarak çıkardığı tekinsiz seslerle donatmış albümü. Kendini bir mekana kapatıp, elindeki kayıt aracı ile sesi farklı noktalarda kaydetmiş. Müzik, ses dalgalarıyla oynayarak elde edilen ve herhangi bir formu olmayan bir sanatsa, bu da o sanatı en iyi örnekleyen çalışmalardan birisi. Hiçbir kalıba bağlı kalmadan bir yöntemle müzik yapmak da, bu tanıma en çok uyan yöntem.
10- Einstürzende Neubauten - Lament
Savaş, müzikle hiç bu kadar sarsıcı anlatılmamıştı. 1914’te 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcının 100. yıldönümü nedeniyle, Belçika’daki ünlü Yser Savaşı’nın yaşandığı Diksmuide bölgesi, ölen askerleri anma töreni için EN’e eser siparişinde bulunmuş. Blixa Bargeld ve grubun yanı sıra, arşiv taraması yapan araştırmacıların da katkısıyla ortaya çıkan “Lament”, canlı performans için kaydedilen bir çalışmanın stüdyo versiyonu olarak değerlendirilmeli. Hayvan sesleri, özel olarak tasarlanan dev enstrümanlar ve çeşitli aletler aracılığıyla trajedi, ırkçılık ve savaşın yarattığı sefaletin yansıtıldığı albüm, bir kez daha EN’ın farkını çok etkileyici biçimde ortaya koyuyor. Grubun İstanbul konseri Bargeld’in geçirdiği kaza nedeniyle iptal edilmese albümü yaşayacaktık; çünkü sadece CD’den dinlemekle tam olarak duyumsanacak bir kayıt değil. Yapılan iş öylesine görkemli ki, önünde saygıyla eğiliyorum.
11- Thom Yorke - Tomorrow’s Modern Boxes
Radiohead hayranlarının bir kısmının Thom Yorke’un elektronik müzik maceralarına karşı pek de sempati beslemediğini biliyorum ama ben aksine heyecan duyanlardanım. 2006 tarihli solo albümü The Eraser’ın doğrudan devamı niteliğinde olmasa da onunla benzer dokuları içeriyor Tomorrow’s Modern Boxes. Ritim odaklı gelişen şarkılar yine Thom Yorke’un modern topluma dair endişelerini, tuhaf seslerle yansıtıyor. BitTorrent’ten yayınlanınca müziğin paylaşım ve satışına dair tartışmaları alevlendiren bu albüm için bir yerde “gece geç saatlerde otobüste dinlenecek müzik” denmişti. Ben her müziği her yerde, her mevsimde ve her saatte dinlerim ama bu tanıma da bir itirazım yok; çok iyi bir yol arkadaşı Tomorrow’s Modern Boxes, bizzat denedim. (Albümle ilgili bir yazı için: Bir Analiz)
12- Erik Truffaz & Murcof - Being Human Being
Elektronik müzik ile cazın mükemmel bir uyumla buluştuğu şaşırtıcı bir kayıt. İsviçreli caz trompetçisi Truffaz ile Meksikalı IDM, tekno, ambient prodüktörü Murcof ile 2006’dan bu yana birlikte çalışıyor. 2008’de yayınladıkları “Mexico” adlı albümlerinden sonra bu kez günümüzün en yaratıcı karikatürist, çizgi roman sanatçısı ve film yönetmenlerinden Enki Bilal’in görselleriyle benzersiz kıldığı bir albüm kaydettiler. İnsan olmanın anlamına odaklanan “Being Human Being”, hem caz hem de elektronik müzikteki yaratıcılığın kesişme noktasında en tepede yerini aldı.
13- Lawrence English - Wilderness of Mirrors
Avustralya ses sanatının en yaratıcı isimlerinden besteci ve küratör Lawrence English’in Türkçe’ye “Aynaların Ormanı” diye çevrilen albüm ismi “Wilderness of Mirrors”, T. S. Eliot’ın “Gerontion” adlı şiirinden geliyor. İki ülkeye birden çalışan casusların karmaşık dünyasını anlatmak için söylenen bu deyim, soğuk savaş döneminde CIA’ye karşı casusluk bölümünün başında bulunan; yani işi, Sovyetler Birliği için de çalışmakta olan Amerikan casuslarını bulup çıkarmak olan James Jesus Angleton'a ait. Bu albümün konsepti içinde ise, bestelerin temelindeki tekrarlar için bir metafor işlevi görüyor. Baştan sona dinlediğinizde ambient/shoegaze tınılarının yarattığı ses yoğunluğunun içinde savrulacağınız; oturduğunuz yerdeki rahatınızı bozabilecek kadar kaotik ve politik bir albüm.
14- Cut Hands - Festival of the Dead
İngiliz yeraltı müzik dünyasının ikonlarından, deneysel müzik sahnesinin önde gelen isimlerinden, noise müziğin emektarı William Bennett, Cut Hands adıyla yayınladığı bu albümünde, Afrika ve Haiti Voodoo müziğinin derinliklerine dalıyor. Bennett, Cut Hands projesi ile endüstriyel müziğin kirli atmosferine boğazına kadar batmak yerine, güçlü perküsyon vuruşlarıyla oluşturduğu ritimlerle elektronik müzikte kendine özgü soundu yaratmayı bildi. Karanlık sounda ritüel hissini veren tribal ritimlere kapılıp kendinizi dans pistinde bulacağınız, ama dans etmekle kalmayıp sizinle doğrudan konuşan sesler aracılığıyla kendinizi adeta kıyamet sonrası bir ayinde gibi hissedeceğiniz sıradışı bir albüm.
15- SHXCXCHCXSH - Linear S Decoded
İsveçli ikili, telaffuz edilemeyen adları ve açıklamadıkları kimlikleri ile tekno dünyasının alışkın olduğu gizemi sürdürüyor. Müzikleri de kendileri gibi gizemli ve derin bir dark techno. Günümüzde çoğu tekno albümü, brütalizm yansıtan ruhuyla birbirinin tekrarı gibi görülürken, bu ikilinin müziğinde endüstriyel soundların izini süren ve beyninizin içinde dönüp duran melodiler var. Atmosferik tekno ritimleri ve tuhaf ambient tınılarıyla ördükleri klostrofobik ve saykedelik ses manzaraları gerçekten büyüleyici. Yılın en iyi tekno albümlerinden birisi.
16- Black Rain - Dark Pool
1979’da New York’ta kurulan no wave grubu Ike Yard’ın üyelerinden Stuart Argabright’ın Japon müzisyen Shinichi Shimokawa ile oluşturduğu Black Rain projesi, aslında endüstriyel death metal grubu olarak kurulmuştu ama iki kişi kaldıktan sonra daha minimalist ve ritmik bir elektronikaya yöneldiler. 1996 tarihli “Nanarchy”den bu yana ilk albüm, Blackest Ever Black etiketiyle ağustos ayında yayınlandı. Dinlerken insana kendini adeta bir gerilim filminin içindeki karanlık dar sokaklarda hissettiren müziğin esin kaynakları Cyberpunk kültürü, Amerikalı bilimkurgu yazarı Kevin Wayne Jeter’in özellikle Blade Runner’ın devamı olarak yazdığı “Edge of Human” ve Paolo Bacigalupi’nin “The Windup Girl” adlı romanları. Dark ambient ve endüstriyel soundlara ilgi duyanlara ısrarla öneririm.
17- Matthew Collings - Silence Is A Rhythm Too
Farklı sanat dallarıyla ilişkilendirdiği ses tasarımları, yerleştirmeler ve film müzikleriyle adını duyuran sanatçı, “elektro-akustik kompozisyon ya da dekomposizyonların doğal sarmalı” diye nitelenen bir müzik yapıyor. İzlanda asıllı ama yaşamını İskoçya’da sürdüren Collings’in ikinci albümü “Silence Is A Rhtyhm Too”yu da, gürültü ile sessizliğin buluştuğu dokusal bir uyum diye anlatmak olanaklı.Yaylılar, piyano ve üflemeli enstrümanları canlı çalarak yaptığı kayıtları elektronik seslerle minimal bir yaklaşımla ambient/drone atmosferinde birleştiriyor. Yer yer neoklasik sounda yaklaşan albüm, özellikle Ben Frost’u sevenler için ilginç olacaktır.
18- Max Cooper - Human
19- HTRK - 9-5 Club
2003’te bir üçlü olarak kurulan Avustralyalı deneysel rock grubu, üyeleri Sean Stewart’ın intihar etmesinin ardından ikili olarak müziğe devam ediyor. Bu yıl Ghostly International’dan çıkan “Psychic 9-5 Club”, HTRK’in gizemli karanlığına ortak ediyor dinleyeni. Minimalist bir yaklaşımla oluşturulan sounda, Jonnine Standish’in gizemli ama bu kez daha belirgin vokali eklenince oldukça hipnotik bir sound çıkıyor ortaya. 11 yıldır aşktan, aşkın yıkıcılığından, duygusal yıkımlardan ve onun ardından gelen iyileşme dönemlerinden söz ediyorlar. Anlattıklarına dikakt ederseniz, müzikle flört eden sözlerin ortaya çıkardığı şiirsel atmosfere kapılmamak pek olanaklı değil.
20- Tarwater - Adrift
Ronald Lippock ile Bernd Jestram tarafından 1995’te kurulan kurulan Berlinli müzik ikilisinin albümünü dinlerken yeni keşifler yapabilmek heyecan verici oldu benim için. Saykedelik gitarlar, 70’lerin krautrock’ı, elektronik loop’lar ve bossa nova ritimleriyle geniş ses paleti renkli ve cezbedici. Albüm, caz soundunu da içine alan ses manzaralarıyla hipnotize edici bir etkiye sahip. Zaman zaman kafa karıştırıcı olsa da, tümünü değerlendirdiğinizde oldukça ılık atmosferlere doğru rahatlatıcı bir seyahat vaat ediyor.
Edinburgh'lü elektronik müzik prodüktörü Macr Dall, İskoç psikiyatrist R. D. Laing’in çalışmaları üzerine odaklanıp, “beden ve akıl, hastalık ve iyilik, fiziksel ve metafiziksel olan” arasındaki ilişkileri incelemiş bu albümde. Melankolik ses örüntülerini, yaptığı düzenlemelerle duygu durumları arasındaki değişimleri ifade eder hale getirme yeteneği var Dalhous’da ve bu nedenle de daima ilginç.
22- Thee Silver Mt. Zion Memorial Orchestra - Fuck Off Get Free We Pour Light On Everything
Yaşadığımız dünyada uğrunda va karşısında mücadele edilecek çok fazla şeyin olduğunu bize sürekli hatırlattı Thee Silver Mt. Zion. Belli bir türe dahil olmayı reddedip, kendi deneysel yöntemleriyle kendi yollarını çizdiler. Bu kez de beşli olarak devam ettikleri o yolda, hırs ve adaletsizlik, ölüm, anne/baba olmanın yarattığı duygular, karşı koyma ve dayanma gibi konuları, farklı müzik türlerini kendilerine özel bir yöntemle ince ince işleyerek anlatıyorlar. Bu albümde her zamankinden daha enerjikler; dünyanın sonunun gelmesini beklemiyorlar, dünya dönerken yüreklerinden taşan duyguları patlama noktasında yakalayıp notalara dökmüşler.
23- Fennesz - Becs
Noise ustası Christian Fennesz’in Editions Mego etiketiyle çıkardığı yeni albümün soundu, 2008 tarihli “Black Sea” albümündeki ses tasarımlarını akla getiriyor. Ancak bir karşılaştırma yapmak gerekirse, bunu müzisyenin 13 yıl önce yayınladığı ve kariyerindeki başyapıt olarak görülen “Endless Summer” ile yapmak daha doğru; çünkü bu yeni albümle o noktaya çok yakın duruyor Fennesz. Gitar ile synthesizer’ların elektro-akustik buluşması, üzerinde oynanıp bozulan seslerin çıkardığı gürültü, elektronik işlemden geçirilerek değiştirilen seslerin cızırdayışı, albümü müthiş bir ses makinesine çevirmiş. Kendini elektronik seslerle özgün dokular yaratmaya adamış bir müzisyenin kariyerinde yeni bir aşama.
24- Yann Tiersen - Infinity
Müziğiyle çok farklı duyguları harekete geçirme yeteneğine sahip bir müzisyen Tiersen. Yeni albümü “Infinity”de, İzlanda’da ve doğduğu yer olan kuzey Fransa’daki Brittany’de yaptığı kayıtlar yer alıyor. Şarkı kurgulamaları her zamanki gibi son derece ilginç. Mesela “Steinn”da İzlanda aksanı ile konuşan bir kadın sesi, kayaların ortasındaki bir evden ve o evin içindeki bir taştan söz ediyor. Tiersen, adeta kulağa fısıldarcasına yavaşça söylenen vokali, güçlü basları ve yaylılarla buluştururken yine çok derinlere çekiyor dinleyeni. Tiersen’in çevreden aldığı iç izlenimi yansıttığı şarkılardan oluşan çok güzel bir koleksiyon bu albüm. Bazen bir rüya alemine sürüklüyor, bazen de tuhaf, bilinmeyen bir yere konuk ediyor bizi. Tutkulu, olabildiğince yalın ve olumlu anlamda sersemletici bir albüm.
25- Ben Frost - A U R O R A
Yaşamını İzlanda’da sürdüren Avustralyalı prodüktör Ben Frost, Kongo’daki deneyimlerini aktarıyor bu albümde. Minimalist, deneysel ve enstrümantal müzikten beklenebilecek ilginç yaklaşımları içinde barındıran, Frost’un melodiyi gözetmediği, armoninin noise içinde eridiği bir albüm A U R O R A. Davulcu Greg Fox (Liturgy üyesi), multienstrümantalist Shahzad Ismaily ve perküsyonist Thor Harris (Swans üyesi) ile kaydedilen albüm, kendi karakteri içinde yıkıcı bir niteliğe sahip; olabildiğince drone ve endüstriyel müziğin çekici vahşiliği ile donatılmış. Ayrıksı ve aykırı.
_______________
Dinamo FM'de canlı yayınlanan Vegan Logic'te yılın en iyi ilk 25 albümünü değerlendirdiğim iki program yaptım. Onların kaydını burada aşağıdaki bağlantılar aracılığıyla bir kez daha paylaşıyorum.
Vegan Logic - 2014'te En Beğendiğim Albümler 1. Bölüm
Vegan Logic - 2014'te En Beğendiğim Albümler 2. Bölüm
________________
2014'ün en iyi albümlerini sıralarken 55 albümlük bir liste ortaya çıkmıştı. Listenin geri kalanı da aşağıda:
26- Future Islands - Singles
27- Dale Cooper Quartet & The Dictaphones + (((witxes))) - Split
28- Andy Stott - Faith in Strangers
29- Vashti Bunyan - Heartleap
30- Robert Plant - Lullaby... And The Ceaseless Roar
31- Function & Vatican Shadow - Games Have Rules
32- Camera - Remember I Was Carbon Dioxide
33- Clark - Clark
34- Sunn O))) & Ulver - Terrestrials
35- Mark McGuire - Along the Way
36- Loscil - Sea Island
37- Linda Perhacs - The Soul of All Natural Things
38- Hauschka - Abandoned City
39- Pye Corner Audio - Black Mill Tapes Volumes 3 & 4
40- Scott Walker & Sunn O))) - Soused
41- Lussuria - Industriale Illuminato
42- Beck - Morning Phase
43- Douglas Dare - Whelm
44- submerse - Slow Waves
45- Damon Albarn - Everyday Robots
46- Gut und Irmler - 500m
47- Peygamber Vitesi - Ulu
48- Kiasmos - Kiasmos
49- Owen Pallett - In Conflict
50- Gazelle Twin - Unflesh
51- Franz Kirmann - Meridians
52- Mondkopf - Hades
53- Wild Beasts - Present Tense
54- Wrangler - LA Spark
55-Origamibiro - Odham's Standard