19.4.2015
A Winged Victory For The Sullen'ı (AWVFTS) 2012'de Erased Tapes Records'ın 5. yıldönümü turnesi kapsamında yine Salon'da dinlediğimde tek kelimeyle büyülenmiştim. Olafur Arnalds ve Nils Frahm ile sahneyi paylaştıkları o konser, Dustin O'Halloran'ın piyanoda, Adam Wiltzie'nin gitar ve elektronik seslerdeki ustalığının mükemmel bir kanıtı olmuştu. İkilinin grupla aynı adı taşıyan 2011 tarihli albümüne yansıyan sıcaklığı, Anne Müller'in çellosunun da katkısıyla canlı hissetmiştik.
Bu kez geçen yıl yayınlanan ikinci albümleri 'Atomos' için çıktıkları turne kapsamında İstanbul'a geldi ikili. Dün akşam sahneyi Adam Wiltzie'nin kendine ev olarak seçtiği kent Brüksel'den üç müzisyenle; keman, viyola ve çello enstrümanlarıyla müziğe katkıda bulunan bir üçlü ile paylaştılar.
AWVFTS için açılışı yapan ise, özellikle üzerinde durmayı hak eden 31 yaşındaki müzisyen Martyn Heyne'ydi. Berlin'de hayatını sürdüren Heyne'nin müziğe olan ilgisi, çocukken annesinin piyanosunda doğaçlamalar yapmasıyla başlamış, 10 yaşına geldiğinde artık düzenli olarak performanslar gerçekleştiriyormuş. Amsterdam Konservatuarı'nda aldığı müzik eğitiminden sonra, Berlin'e taşınmış ve son dönemde kendini Efterklang, Peter Broderick, Nils Frahm ve Benoit Pioulard gibi olağanüstü yetenekli müzisyenlerle çalışırken bulmuş. Henüz yayınlanmış bir materyali yok ama genç dostum Ahmet dün konser sonrasında kendisi ile konuştuğunda, bu yıl bir EP ya da LP çıkaracağını öğrenmiş.
Martyn Heyne, dün akşamki yarım saatlik konseriyle, sahnede tek başına durup mucizeler yaratan sıradışı müzisyenler listeme girdi. Omzunda bir elektro gitar, yanında bir elektronik davul ve synthesizer ile oluşturduğu seslerle, giderek derinleşen, melodik ve müthiş hipnotik bir müzik yarattı. Dinlediğimiz o kısa set, ses sanatının çok yoğun etkileşim yaratan örneklerinden biriydi. İki uzun, bir kısa parçadan oluşan konserden bazı bölümleri kaydettim. Özellikle en son çaldığı ama henüz adını bilmediğim parçanın bir an önce yayınlanmasını sabırsızlıkla bekleyeceğim. Burada paylaştığım videolar bir fikir verebilir umarım. (Bu arada Set Aglow adlı işbirliği projesi ile 7 Haziran'da Alman Büyükelçiliğinin İstanbul'daki yazlık konutu Tarabya Kültür Akademisi'nde, 10 Haziran'da ise Ankara'da Goethe Enstitüsü'nde çalacağını öğrendim. Deneysel sound'lardan hoşlananların ilgisini çekebilecek Set Aglow, gitar ve synthesizer'da Heyne'nin, klarnette Claudio Puntin'in yer aldığı bir proje. Tavsiye ederim.)
Martyn Heyne'nin kusursuz açılışından sonra verilen arada, Salon'daki sandalyelerde oturan dinleyiciler arasında fazla bir kıpırtı olmadı. Sanki müziğin tılsımı ile yerimize çakılmış gibi bekledik AWVFTS'ı. Kısa bir sahne hazırlığının ardından müzisyenler yerlerini aldıklarında, Adam Wiltzie, dün akşamki konserin uzun bir turnenin son performansı olduğunu ve Salon'da cuma gecesi verdikleri konserde izledikleri şarkı sıralamasını değiştirerek çalacaklarını söyledi. Öğrendiğime göre, cuma gecesi önceliği 'Atomos'a vermişler; dün akşam ise ilk albümden şarkılar daha fazlaydı ve iki konsere de giden Ahmet'in belirttiğine göre sıralama tamamen değişmişti.
Sahnenin sadece müzisyenlerin önlerindeki notaları ve enstrümanlarını görmelerini sağlayan ufak ampüllerle aydınlatıldığı bir salonda dinledik grubu. Oldukça loştu ve tek konuşan enstrümanlardı.
İlk albüm ile 'Atomos' arasında, ikilinin ses paletinin genişlemesinin yanı sıra, her iki müzisyenin de modern klasik alanındaki besteci yönünün daha net olarak ortaya çıkması yönünde belirgin bir fark var. İlk albüm, hem O'Halloran'ın hem de Wiltzie'nin etrafında piyano ve gitar tınılarıyla şekillenirken; 'Atomos'ta yer yer her ikisinin de geri plana çekildiğine ve itici gücü yaylılara devrettiğine tanık oluyoruz. Bunu albümü plaktan dinlerken de hissetmek olanaklı elbette; fakat canlı dinlerken özellikle o seslere yapılan vurgu çarpıcıydı. Bu açıdan, grubun 2012 konseriyle dün akşamki farklılık gösteriyordu. Adeta bir oda orkestrasını dinler gibi bir hisse kapıldım.
'Atomos'un çağdaş koreograf Wayne McGregor'un dans projesi için özel olarak bestelenen müziklerden oluştuğu düşünülünce, bu fark daha iyi algılanıyor. McGregor, projeye başladıklarında O'Halloran ve Wiltzie'ye sadece bazı fotoğraflar ve görüntüler göndermiş, müziği tamamen onlara bırakmış. İkilinin söylediğine göre, 'Atomos' atomların formasyonu ve uzay boşluğu ile ilgili. Atomların uzayda dizilişlerini düşününce, albümde var olan kesintisiz bağlantının nedeni de ortaya çıkıyor. Asıl neden müziğin tamamen enstrümantal olması değil, müziğin kurgusundaki bu bağlantı. Dün akşamki konserde de bu his hakimdi; ilk albümden şarkılar çalındığında dahi, onları ikinci albümden ayırmak çok kolay değildi.
AWVFTS'ın müziği modern klasik ya da ambient klasik olarak anılsa da, efekt pedalları, synth ve klavye kullanımı bakımından bu türler içinde ayrı bir yerde duruyor. Ambient drone'ların içimizi titrettiği, görkemli bir melankolizm, dipsiz bir derinlik, ancak yaşanarak anlaşılabilecek bir ses deneyimiydi dünkü konser...
(Fotoğraflar ve videolar bana aittir.)