24 Mayıs 2015 Pazar

SLOWDIVE RÜYASINI GÖRDÜK!


By on 18:42:00

24.5.2015

Sonunda oldu; Slowdive'ı da dünya gözüyle izledik, canlı dinledik! Bu yıl 10. yılını kutlayan Chill-Out Festival, güzel bir sürpriz yapıp grubu İstanbul'a getirdi. Shoegaze'in efsane grubunu kurulduğu 1989 yılından bu yana dinleyip takip eden bir hayranları olarak oldukça heyecanlıydım konser için. Üstelik 1990'lı yıllarda yaptıkları derin müzikle hiç çıkmamak üzere kalbimize giren ama 1995'te dağılan ve bundan 19 yıl sonra 2014'te beklenmedik bir şekilde bir araya gelen bir gruptan söz ediyoruz. Anlaşılan aradan geçen onca zamanda ne sevenleri büyülü müziklerini unutmuş ne de onlar sahneyi... Anlaşılan içlerindeki müzik tutkusu o kadar güçlüymüş ki, yaşanan onca zorluğa rağmen yine turnedeler. Geçen yıl ocak ayında Twitter’dan duyurdukları bir internet sitesi aracılığıyla hayranlarını heyecanlandırıp sonunda Primavera festivaline katılacağını açıkladı Slowdive. Bundan yaklaşık 1.5 yıl sonra İstanbul’da Chill Out Festival’a katılmaları gerçekten önemli bir müzik olayı.

İlk Slowdive konserim olduğundan ne ile karşılacağımı tam olarak bilemesem de, yıllardır hiç usanmadan dinlediğim şarkıların konser atmosferinde canlı çalınacağını düşündükçe giderek artan bir heyecanla vardım LifePark'a. Slowdive öncesinde çalan Balthazar'ı dinlerken şaşırtıcı gözlemlerde bulundum. Grubu izleyen çok coşkulu bir kalabalık vardı. Birkaç yıl önce SXSW'da bir barda dinlediğim Belçikalı indie rock grubunun o kadar büyük bir ilgiyle karşılanmasına şaşırdım açıkçası.

Sabırsızlıkla beklediğim an saat 22:10 civarında geldi ve sahnede Rachel Goswell (vokal/gitar), Neil Halstead (vokal/gitar), Simon Scott (davul), Nick Chaplin (bas gitar) ve Christian Savill'i (gitar) görünce adeta çok eski yıllardan dostlarımı görmüş gibi sevindim. Hepsi benim gibi biraz daha yaşlanmış ama çok tanıdık. Öyle ki ilk gitar tınısı ve davul vuruşuyla birlikte, shoegaze, ambient ve dream pop'la yoğrulan melodilerin yarattığı masalsı evrene hiç düşünmeden dalıverdim. 1990 tarihli ilk kısaçalar Slowdive ile aynı adı taşıyan şarkı ve yine aynı kısaçalardan "Avalyn" ile açılışı yaptıklarında, sahne önünde biriken az sayıdaki hayranın mutluluk çığlıkları kapladı ormanı.

O çığlıkları atanlardan birisi, tam da yanımda duruyordu ve konsere gelemeyen bir arkadaşına şarkıları telefondan dinletirken gözlerinden yaşlar akıyordu. Böylesine yoğun bir duygu selini yaşayanlar olarak sayımız fazla değildi. Ne yazık ki müzik tarihinin en nadide gruplarından birinin ilk Türkiye konserine gelenler azdı; hem de bir saat öncesinde aynı sahnede Balthazarı'ı dinleyenlerden çok daha azdı.

Ama grup üyeleri dün akşam o sahnede olmaktan dolayı mutlu görünüyordu. 1991 tarihli ilk albüm "Just for a Day"den "Catch the Breeze" adlı şarkıya geçmeden önce Rachel Goswell, şahane İngiliz aksanıyla "Lovely to be here" diye seslendi kitleye. Üzerinde siyah mini elbisesi, kırmızı ayakkabıları ve yüzünde insanın içini ısıtan bir gülümsemeyle bakıyordu dinleyicilerine. Bir ara kalabalıktan birisi "You're hot!" diye bağırdı ama duruşu bana saf bir küçük kız edasını hatırlatıyordu. Gündüz güneşi önleyen ağaçların gece ormana ürpertici bir serinlik yaydığı sırada Neil Halstead ile Goswell'in rüzgarın esişini izleyip yeniliğe açılmaktan söz eden uçucu vokaline kapılmamak olanaksızdı.

Grubun Cocteau Twins ve My Bloody Valentine gibi efekt pedallarıyla gitar tınılarını eğip bükerek elde ettiği müthiş yoğun sound, sanki ses dalgalarıyla hepimizi içine alan transparan bir balon yaratmıştı. Sahnedeki video ekranda renkler ebru sanatını hatırlatırcasına birbirine karışırken, 1993 tarihli ikinci albüm Souvlaki'den "Machine Gun" geldi. Yarattıkları atmosferik sound gerçekten de ilk albümlerinin üzerine yapıştırılan etikette yazdığı üzere, “insanın aklını risksiz bir şekilde uçuran bir madde gibi.” Dinleyeni farklı bir boyuta geçirip, adeta ayakta hayal gördüren bir etkisi var bu çok katmanlı müziğin.

Aynı albümden "Souvlaki Space Station"ın sarsıcı gitar riff'ini duyduğumda hissettiğim mutluluğu kelimelerle anlatabileceğimi sanmıyorum ama ruhumun üzerinde hiçbir ağırlık olmadan boşlukta süzüldüğünü düşündüm. Bu hissi yaşayanlar vardır ve eminim beni anlayacaklardır. Ne güzel tesadüftür ki, bu şarkıyı hemen ardından üçüncü albüm "Pygmalion"dan "Blue Skied an' Clear"a bağladılar. Neil Halstead'in yatıştırıcı etkisi yapan uysal sesi ile devam etti rüya...

Bir ara Rachel Goswell'in yere çöküp Neil Halstead'in gitar çalışını izleyişini gördüm. Bir dönem hayat arkadaşı olduğu müzisyen hakkında ne düşünüyordu elbette bilemem ama onların müzik birlikteliği eşsiz bir güzellik. Gurur duyarcasına izliyordu Halstead'i. Konser boyunca sahnenin tam ortasında duran Nick Chaplin, bas gitarıyla Slowdive soundunda önemli rol oynadığını kanıtlıyordu performansıyla.

Bugüne kadar toplam üç albüm yayınlayan grup, beş şarkıyla en çok "Souvlaki"yi andı. Bu albümün kaydından önce Rachel Goswell ve Neil Halstead’in özel hayatlarındaki birlikteliklerini de sonlandırmalarının etkisiyle, Neil Halstead tarafından yazılan şarkıların tümünde tema aşk ve ayrılığa dair. Konserde çaldıkları "When The Sun Hits" de onlardan biriydi.

19 yıl ara vermiş olsa da, grubun sahnedeki bütünlüğü açısından dünkü konser olağanüstü başarılıydı. Kalabalık içinden sürekli adı bağrılarak istenen şarkılara gülümsemeyle karşılık verdi Rachel Goswell. "Aranızda Alison var mı?" diye sorduğunda "Souvlaki"nin açılış şarkısını çalacaklarını anladık ve sevdiği kişiyle uçuşa geçen erkeğin deneyimlerine başta da söz ettiğim gibi herhangi bir madde kullanmadan ortak olduk.

Aşağıda videosunu paylaştığım "Dagger"ı çaldıklarında, Neil Halstead tüm naifliğiyle içimde ılık bir meltem esintisi yarattı. Rachel Goswell'in de gitarı omzuna takıp eşlik ettiği şarkı, bence konserin en güzel anlarındandı. "Seni gerçekten kaybetmedim / Sadece bir süre kaybettim" diyor şarkıda; "Ben senin hançerinim, senin yaranım" diye devam ediyor. Muhtemelen birlikte olunca birbirine zarar veren ama hala birbirini seven iki insanın zorunlu ayrılığıydı anlatılan...

Rachel Goswell, konserin son şarkısını bu dedikten sonra 1991 tarihli "Holding Our Breath" kısaçalarından "Golden Hair"in gizemli ambient tınılarını duyduk. Sözleri James Joyce'un yazdığı şiirden alınan Syd Barrett bestesi bu muazzam şarkıyı unutulmaz bir yorumla çaldı Slowdive. Az ama öz bir kitle olarak öyle güçlü bir tezahürat yaptık ki, tekrar geldiler sahneye ve biste bize "Souvlaki"den "40 Days"i bahşettiler. Neil, "Gülümsemeni seviyorum dedim, yapma" derken Rachel yine muhteşem güzel gülümsüyordu. Konserin sonunda günün bütün yorgunluğuna rağmen ben de gülümsüyordum.

Fakat çok tuhaf bir şekilde konserin bittiğini anlar anlamaz, unuttuğum üşüme titreme şeklinde yeniden başladı, üzerimdeki giysiler yetersiz oldu. Müzik belki insanı hayattaki her şeyden koruyamaz ama bir süreliğine farklı dünyalara uçurma konusunda ondan daha güçlü bir şey yok. Bu duyguyu bir kez daha yaşattığı için Slowdive'a sonsuz teşekkürler! Turnede biriktirdikleri parayla yeni albüm kaydedip yayınlayacaklarını biliyorum ve o günü iple çekiyorum.

Setlist: Slowdive - Avalyn - Catch the Breeze - Crazy for You - Machine Gun - Souvlaki Space Station - Blue Skied an' Clear - When the Sun Hits - Morning Rise - She Calls - Dagger - Alison - Golden Hair // 40 Days



(Fotoğraflar ve video bana aittir.)
-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate