5.6.2015
26 yıl aradan sonra yeni bir albüm yayınlıyorsanız iki yolunuz var. Ya bilinen eski soundunuzu tekrarlayacak ve böylece bir anlamda ‘güvenli bölgede’ kalacaksınız ya da yeni seslerin peşinde heyecan verici bir maceraya girişeceksiniz. Birçok grup ilk yolu seçebilir ama The Membranes diğer yolu tercih ederek hem kendini yeniledi hem de epik bir albüm yarattı.
1970’lerin ikinci yarısında kuruluşlarından 1990’lara kadar süren ilk dönemde yaptıkları albümleri düşündüğümüzde bu kez oldukça farklı bir kayıt ile karşımıza çıktı grup. Bütününü değerlendirdiğimizde elbette bir gitar albümü söz konusu ve John Robb’ın güçlü bas soundu yine belirgin. Ancak bunun ötesinde yer yer sert gitarları geri plana alıp, e-bow, yaylılar, melodika, buzuki ve armonyum gibi değişik aletlerle yaratılan ses manzaraları da var.
Her şarkı kendi içinde bu sound dönüşümlerini içeriyor. Benim için “Dark Matter/Dark Energy”i en ilginç kılan özelliklerden birisi, bu şaşırtıcı iç değişimler oldu. Albümü hiç dinlememiş olan birisine anlatmak istediğinizde bu yapısı nedeniyle kolaylıkla tanımlamanız zor ve birçok grubun kendisini sınırladığı günümüzde bu çok iyi bir şey. Albümü ilk dinlediğimde verdiğim tepki, belki de en kısa ve doğru anlatımdı: “Dark Matter/Dark Energy”, sound açısından gerçek bir macera! Nitekim daha sonra basın bülteninde grubun albüme dair verdiği bilgi de bunu kanıtlıyordu. Grup, bu macerayı, "noise, drone, perküsyon, uyumsuz sesler, melodiler, free jazz,
dub, dark dub, free punk, sert ve baskın ritimler, klasik müzik, orkestra soundu, sessizlik, death rock'tan trad rock'a çeşitli türler ve bütün bu gürültülerin güzelliği içinde tezatlıkların keyfine varan bir özgürlük" olarak anlatıyor.
Üstelik bu öyle bir macera ki, benim gibi evrenin oluşumu üzerine ortaya konulan teorileri merak edenler için ayrıca çok ilginç. Albümün arkasındaki asıl ilham, John Robb’ın CERN’deki Higgs Bozonu Projesi’nin başındaki Joe Incandela ile buluşması sırasında evrenin doğuşu, karanlık madde ve karanlık enerji hakkında duydukları. Robb’ın bilim adamlarıyla bir topluluk önünde söyleşi gerçekleştirdiği “The Universe Explained” adlı özel etkinlikte, The Membranes bir konser de vermiş. Yeni albümün ateşini yakan da o söyleşide bilim insanlarının anlattıkları olmuş.
Böylesine çarpıcı bir konudan yola çıkan albümün açılışını “The Universe Explodes Into a Billion Photons of Pure White Light” adlı bir şarkıyla yapmak oldukça iddialı. Fakat The Membranes, bunun hakkını tam anlamıyla vermiş. Big Bang patlamasını müzikle nasıl anlatırsınız? Kulağınızda zil gibi yankılanan gitarlar, ulurcasına “I didn’t asked to be born” diye başlayan vokal ve gümbür gümbür patlayan davul vuruşlarıyla tabii. Aynı zamanda seks ve ölümün nefesini hissedebileceğiniz çok güçlü bir açılış şarkısı bu.
Albümün kaydı sırasında John Robb’un babasını kaybetmesi, ölüme dair karanlığı da hissedilir şekilde enjekte etmiş şarkıların içine. Evrenin kuruluşundaki bilinmezler, yakınlarınızın yaşamının ne zaman ve nasıl sonlanacağına dair bilinmezlikle garip bir şekilde uyum gösteriyor. “21st Century Man”, bu örtüşmenin yoğun şekilde hissedildiği parçalardan birisi. Canlı performanslarda bu şarkının 20 dakikaya kadar uzadığı oluyormuş. Açıkçası o deneyimi yaşamak isterim.
Yeryüzü dahil tüm gezegenlerin, enerjisi biten yıldızların patlaması yani Süpernova sonucunda ortaya çıkan elementlerden oluştuğu düşünülürse, hepimizin ‘stardust’tan meydana geldiğimiz de açık. Böyle bir evrende yaşayan insanın hırslarıyla ortaya koyduğu yıkıcılığın yarattığı tezatı, baskın bas soundu etrafında kurgulanan 8 dakikalık “Money Is Dust”ta çok güzel işlemiş grup.
20 yıl önce, bir gün The Membranes albümünde karanlık bir ses manzarasının üzerine spoken word tekniği ile çoklu evren teorisini konu eden bir şarkı dinleyeceğimi söyleseler şaşırabilirdim. “The Multiverse Suite” adlı şarkıda Joe Incandela, yaklaşık üç dakika boyunca bu konuyu anlatıyor. Söyledikleri kadar müziğin karanlığı da o kadar çekici ki, dönüp dönüp dinlediğim parçalardan birisi oldu bu.
Melodikanın ilk kez kullanıldığı bir The Membranes şarkısı olan “Space Junk”, cızırdayan gitar sounduyla funk ritimlerini buluşturarak post punk’ın engebeli yüksekliklerine çıkarıyor dinleyeni. Hemen ardından gelen “Dark Matter”, uzayda kaydedilmiş gerçek sesleri e-bow ve piyano tınıları ile buluşturduğunda melodik müziğin atmosferik soundu içinde süzülmeye başlıyorsunuz. Söz konusu ‘karanlık madde’nin varlığı yalnız diğer maddeler üzerindeki kütle çekimsel etkisi ile belirlenebiliyorsa, esprili bir metafor kullanıp bu şarkının dinleyici üzerindeki çekim etkisini “Dark Matter” gerçeğine kanıt olarak sunmayı bile önerebilirim!
Bilimsel araştırmaların ve evrene dair bilinmeyen yönlerin yanı sıra, hayatın gerçeklerine dair tespitlerle dolu albüm. Modern hayatın acımasızlığını yırtıcı gitar rifflerinin sürüklediği kaotik bir sound içinde anlatan “If You Enter the Arena, You Got To Be Prepared To Deal With The Lions” bunu en iyi örnekleyen şarkılar arasında. Hemen arkasından gelen “In The Graveyard”, hayatın son günlerini hipnotize edici karanlık dub tınıları ve John Robb’un yer yer çığlığa varan etkileyici vokaliyle anlatıyor.
Albümün sonlarına doğru yine bilime yönelirken, teleskobun keşfinin hayatımıza etkisi, bilimin muhafazakar tutucuları nasıl dehşete düşürdüğünden söz ediyor The Membranes. Üstelik bunu Rembetika müzik kültürünün temel enstrümanlarından buzuki ve armonyum sayesinde bir folk soundu dokuyarak yapıyor. Konusuyla ve sounduyla, şaşırtıcı olduğu kadar yaratıcı bir şarkı. Ancak “Dark Matter/Dark Energy”nin sürprizleri burada bitmiyor. “5776 (The Breathing Song)”, John Robb’un vokalini vocoder ile tanınmayacak şekilde robotik bir hale getirmekle kalmıyor, sürekli duyduğumuz nefes seslerini yaylılarla buluşturup son derece güzel melankolik bir şarkıya dönüştürüyor. Vocoder’lı vokali nadiren beğenirim; bu şarkı da onlardan birisi oldu.
“All I can see is the dark energy” sözleriyle yaşanan kayıpların acısını duyuran ve bunu yaylıların dramatik hüznüyle yansıtan “Dark Energy”, son dakikalarda bütün sevdiklerimizin öldüğü, giderek sona yaklaşan bu evrende nihayetinde her şeyin evrende yok olduğu mesajını veren “The Hum of the Universe”e bağlanıyor. Belki böyle yazınca depresif gelebilir ama aslında kaçışı olmayan bir sonsuzluktan büyüleyici bir şekilde söz ediliyor diye de yorumlanabilir. "The Hum of the Universe", John Robb ile babası arasında karanlık madde üzerine yaptıkları kısa bir konuşma ile başlıyor, ölüm ve evren hakkında düşüncelerin kesiştiği noktanın albümün en dokunaklı anlarından olduğunu söyleyebilirim.
The Membranes, evrene ve hayata ilişkin çok geniş bir ses paletini kullanarak, müthiş yoğun bir albüm kaydetmiş. Albümü doğuran düşünce birikimi ve ilham kaynakları düşündürücü, ses deneyleri çok etkileyici. Ortaçağ’dan kalma bir atmosferi andıran albüm kapağında hareketsiz yatan kadının üzerine oturan maymun ve perde arasından başını uzatan atın da evrenin doğuşu, insanın gelişimi ve modern toplumun kuruluşuna dair gönderme yaptığını düşünmek zor değil. “Dark Matter/Dark Energy”, kuşkusuz yılın en iyi albümlerinden birisi.
Yazıyı John Robb'un bir sözüyle bitirmek anlamlı olur: "Eğer punk gerçeklerle ilgiliyse, evrenden daha büyük bir gerçeklik olamaz." The Membranes, işte tam da o büyük gerçekliğe parmak basıyor bu albümde.
----
"Dark Matter/Dar Energy", Cherry Red Records etiketiyle 22 Haziran'da yayınlanıyor.
Albümü ikili vinyl ya da CD olarak edinmek isterseniz: http://www.themembranes.co.uk/