Vegan Logic yıllık müzik değerlendirmesinde dünkü yayının konusu "Yılın Şarkıları" idi. Açık Radyo'daki yayında en beğendiğim 10 şarkıya geriye sayarak yer verdim. Yayının kaydını paylaşırken, yeni yılınızı kutlarım. Dilerim gelecek yıl ülkemizde ve dünyada barış egemen olur; katliamlar sona erer...
1- Jóhann Jóhannsson - Melancholia [No. 10] 2- Chelsea Wolfe - Crazy Love [No. 9] 3- Tindersticks Feat. Jehnny Beth - We Are Dreamers! [No. 8] 4- King Midas Sound & Fennesz - On My Mind [No. 7] 5- AFX - Simple Slamming B2 [No. 6] 6- Max Richter - Path 5 (Mogwai Remix) [No. 5] 7- Cold Cave, Genesis Breyer P-Orridge, Black Rain - Comprehension [No. 4] 8- Jac Berrocal, David Fenech, Vincent Epplay - Solaris [No. 3] 9- Tropic of Cancer - Stop Suffering [No. 2] 10- David Bowie - Blackstar [No. 1]
Red Bull Türkiye'nin internet sitesini hazırlayan ekip, müzisyenlere, yazarlara, radyoculara, blogger'lara 2015'te en çok hangi albümü dinlediklerini sordu. Bana sorulduğunda, 2015 En İyi Albümler listemin 1 numarasında yer alan Alessandro Cortini imzalı "Risveglio" hakkında aşağıdaki yanıtı verdim.
Son bir iki yıldır adeta bağımlısı olduğum bir sound var. Nine Inch Nails ile yaptığı çalışmalardan ve elektronik projesi SONOIO’dan tanıdığımız müzisyen, dünya üzerinde sadece 13 adet kalan Buchla modüler synthesizer ile yaptığı kayıtlarla beni son birkaç yıldır fazlasıyla etkiliyor. Bu yıl Hospital Productions etiketiyle yayınlanan Risveglio albümü bana göre yılın en iyi kaydı. Bir enstrümana bu derece takıntı geliştirip onun üzerinden soundu geliştirmek gerçek bir tutku gerektiriyor. Cortini, daha önce Roland MC-202 synthesizer ve basit bir delay pedalı ile Sonno adlı albümünü kaydetmişti. Bu kez Roland serisinden TR606 ve TB303’yi eklemiş ekipmana ve Risveglio ortaya çıkmış.
Daha çok Nine Inch Nails ile çalışmaları ve elektronik projesi SONOIO’dan tanınan Alessandro Cortini, son birkaç yıldır analog ve modüler synthesizer ile yaptığı kayıtlarla bende bağımlılık yaratan bir sound geliştirdi. “Risveglio” albümünde Roland MC-202’nun yanına Roland TB-303 ve TR606’yı da ekleyip, efekt pedallarıyla ses manipülasyonunu iyice yoğunlaştırdı. Synth drone’ların tok sesi tekrarlanıp dururken, kendimi adeta özellikle gece karanlığında fotoğraflarını çekmeye meraklı olduğum çok katlı bir otoparkta hayal ediyorum. Müziğin karanlık tonu ve sürekli tekrar eden ritmik bas soundu klostrofobik bir atmosfer yaratırken, bir yandan da içinde sürüklendiğim synth manzaraları olabildiğince devinim içinde. Dinleyicinin tüm dikkatini talep eden, tuhaf, belki ürkütücü ama aynı derecede çekici bir karaktere sahip albüm. Bir müzisyenin tek bir enstrümanla yarattığı sesleri eğip bükerek tek başına albüm kaydetmesi ve sınırları böylesine zorlaması için çok yoğun bir tutkusunun olması şart. Cortini’nin tutkusunun eseri olan “Risveglio”, bu çarpıcı adanmışlığın belgesi.
2000’lerde müzik yapıp 70’lerin sonu ve 80’lerin başındaki elektronik müzik ve post-punk’ın etkisinde kalmamak olanaklı mı bilmiyorum ama o dönemin pek çok isme ilham kaynağı olduğuna şüphe yok. Dream-pop grubu Banjo or Freakout ve modern elektronika projesi Walls ile tanıdığımız Alessio Natalizia da, Not Waving adlı yeni projesinde 70’lerin sonundaki o çekici akıma kaptırmış kendini. Ambient, tekno, endüstriyel ve deneysel müzik estetiğinin biçimlendirdiği karanlık synthesizer soundunun içinde kaybolmak isteyenler için ideal bir isim olabilir Not Waving. Natalizia’nın bu projede, doğaüstü bir olay olarak tanımlanan uzaktan izleme (remote viewing) konseptini İngiliz şair/romancı Stevie Smith’in “Not Waving But Drowning” adlı şiiriyle buluşturduğunu söylersem belki daha da ilginç hale gelebilir. Gerçekte boğulmakta olan ama ilk anda el sallıyormuş gibi görülen bir insan imajının zihinde yarattığı güçlü duygular çarpıcı şekilde enjekte edilmiş müziğe.
HHY & THE MACUMBAS
Portekiz yeraltı müzik sahnesinde HHY adıyla tanınan Jonathan Saldanha’nın The Macumbas adı altında kendisine eşlik eden müzisyenlerle oluşturduğu grup, oldukça enteresan kayıtlar yapıyor. Elektrik, J. G. Ballard, William Burroughs, Adrian Sherwood ve John Carpenter’dan etkilenerek, Saldanha’nın belirlediği dub stratejileri aracılığıyla ruhsal karmaşanın ritimlerini ve ses dünyasını çözümleyecek müzikler yapıyorlar. Bas, trompet, trombon, perküsyon ve elektronik sesleri harmanlayan tekrarlara dayalı mükemmel bir kurgu var müziklerinde. Gerektiğinde melankolik ve hipnotik ama gerektiğinde de elektrik çarpmışa döndüren titreşimleriyle insana deliler evine düştüğünü düşündürtecek kadar karmaşık. Bir yerde Voodoo-Cave-Rave diye tanımlanmıştı. Bundan daha iyisini düşünemiyorum. 2014’te Saldanha’nın bağımsız plak şirketi Silo Rumor etiketiyle plak formatında yayınladıkları “Throat Permission Cut”, bu yıl dijital olarak da yayınlandı.
AUTOBAHN
Post-punk’ın bütün enerjisini yansıtan, kaçınılmaz olarak Joy Division benzetmesi yapılacak bir çıkış albümü yayınladı Autobahn. Kendileri de Manchester’ın efsane prodüktörü Martin Hannett’in soundları üzerindeki etkisini itiraf ediyorlar zaten. Leeds’in endüstriyel ve gotik havasını yansıtan “Dissemble” adını verdikleri ilk albüm, daha şarkıların başındaki bas gitar sesini duyduğunuz anda çok sağlam bir grubu dinlediğinizi duyumsatıyor. Müziğin karanlık karakteri hakkında “Beautiful Place to Die”, “Suicide Saturday” gibi şarkı isimleri yeterince ipucu verebilir sanırım ama vokalist Craig Johnson’ın katartik yorumuyla “Gelecek defa yere çakılacağım zamanı bekliyorum” sözlerini duyunca zaten ne demek istediğim anlaşılır. Özellikle The Horrors ve The Sisters of Mercy sevenlerin dikkatini grubun bu yıl yayınlanan ilk albümüne çekmek isterim.
RAFAEL ANTON IRISARRI
Besteci, prodüktör ve multienstrümantalist Rafael Anton Irisarri, minimalist, drone, çağdaş klasik müzik ve elektronik müziğin nadide yeteneklerinden birisi. Bu yıl yayınladığı “A Fragile Geography” de, deneysel ambient, drone ve modern klasiğin sarsıcı bir karışımı. İki yıllık bir sürede tamamladığı bu kayıtta kendisini kişisel olarak zorlayan politik, sosyal ve kültürel alanların üzerine gitmiş besteci. Çağdaş dünyanın karışık ve tahmin edilemeyen dinamiklerini yorumlarken coğrafi olarak kilometrelerce uzanan sakin arazilerin yanı sıra, insanın içini parçalayan yoğunlukta görüntüleri de barındıran Amerika’yı yansıtmış. Bu karşıtlığı sesle bu kadar anlatan bir albüm zor bulunur. Hem klasik hem de elektronik müzikten, sinemadan ve felsefeden aldığı bütün etkileri oldukça sofistike bir şekilde içselleştirip kendi müziğine aktarma yeteneğine sahip. Aynı zamanda ambient tekno/shoegaze grubu The Sight Below’un temel üyesi olan Irisarri, insan ruhuna dokunan ses tasarımlarıyla izlenmesi gereken bir müzisyen.
TROPIC OF CANCER
Los Angeleslı müzisyen Camella Lobo’nun 2011’den bu yana solo olarak sürdürdüğü Tropic of Cancer’ı (TOC) karanlık içinde göz alıcı bir parlaklık olarak tanımlıyorum ben. Nihayet bu ay Lyon’da canlı dinleme olanağı bulduğum şarkıları shoegaze, minimal synth, coldwave, drone, ve gotik etkiler taşıyor. Geçmişe dair melankolizm, minimal wave ve minimal teknonun soğuk estetiği ile buluşunca kırılgan bir atmosfer oluşuyor Tropic of Cancer şarkılarında. Lobo’nun derinlerden yankılanan vokaliyle aşka, hayattaki kayıplara, geçmişle baş etmeye dair sözleri dile getirirken kullandığı dingin ton, ruhunuzu anında yakalıyor. Çok başarılı bulduğum 2013 tarihli “Restless Idylls” albümünden sonra geçen ay sonunda nihayet Blackest Ever Black etiketiyle “Stop Suffering” adlı yeni TOC kısaçaları yayınlandı. Yeraltı müzik dünyasının en sarsıcı kayıtlarına imza atan bu kült isim her türlü ilgiyi hak ediyor. Kendisiyle yaptığım röportajda belirttiğine göre, yeni albüm kayıtlarına 2016 ilkbaharında başlayacak.
Yıllık müzik değerlendirmemde ana başlıklardan birisi olan "Özgün Film Müzikleri"ni ele aldım bu haftaki Vegan Logic'te. Çok sayıda film müziği arasından 20 tanesinden oluşan bir liste hazırladım ve aralarında bir sıralama yapmadım; programda ses uyumuna göre sıraladım parçaları. Ancak canlı yayın sırasında da belirttiğim gibi, yılın en iyi orijinal film müziğini seçmek durumunda kalsam Jóhann Jóhannsson imzalı "Sicario"yu söylerim. Film müziklerini ayrı ele alacağımdan onu Yılın Albümleri listeme dahil etmedim ama kuşkusuz filmden ayrı olarak da 2015'in en iyi özgün film müziğini yapmış İzlandalı besteci.
1- Cat's Eyes - Black Madonna (The Duke of Burgundy) 2- Atli Örvarsson - Scrapie (Rams / Hrútar) 3- Alexandre Desplat - Plotting (Sufragette) 4- Roque Baños - Young Nickerson (In the Heart of the Sea) 5- The Octopus Project - Bunzo (Kumiko, The Treasure Hunter) 6- Ben Salisbury & Geoff Barrow - Out (Ex Machina) 7- Nils Frahm - Them (Victoria) 8- Ennio Morricone - Narratore Letterario (The Hateful Eight) 9- Daniel Pemberton - It's Not Working (Steve Jobs) 10- Disasterpeace - Title (It Follows) 11- Nick Cave & Warren Ellis - Farewell at Tinguit (Far from Men) 12- Jóhann Jóhannsson - The Bank (Sicario) 13- Hans Zimmer, Steve Mazzaro, Andrew Kawczynski - A Machine That Thinks and Feels (Chappie) 14- Laurie Anderson - The Cloud (Heart of a Dog) 15- Wojciech Golczewski - Bobby (We Are Still Here) 16- Johnny Jewel - Echoes (Lost River) 17- Ryuichi Sakamoto - Killing Hawk (The Revenant) 18- Theodore Shapiro - Curriculum Vitae (Trumbo) 19- Carter Burwell - The Times (Carol) 20- Kreng - Wade Leads the Way (Cooties)
2015 müzik değerlendirmesi bu hafta yılın remiksleri ile devam etti. Dün akşam Açık Radyo'da canlı yayınlanan programa ancak listemdeki ilk 9 remiks sığdı. Bir saatlik canlı yayında 9 numaradan başlayıp, 1 numaraya geldik. Program kaydına ek olarak 200 remiksten oluşan tüm listeyi de ilgilenenler için bu sayfada paylaşıyorum.
Ludovico Einaudi - Drop (Mogwai Remix) Tullia Benedicta - Beats or Silence (Piano Magic Warehouse Remix) Bruce Brubaker - Metamorphosis 5 (Biblo Remix) Winter Severity Index - A Sudden Cold (HøRD Remix) Carter Tutti (Chris & Cosey) - Deep Velvet (Hybrid Remix 2015) Psychic TV - Alien Be-In (Silent Servant Remix) The Soft Moon - Being (Ancient Methods Remix) Bourbonese Qualk - Lies (Ancient Methods Remix) Blanck Mass - No Lite (Genesis Breyer P-Orridge Dreamachine Remix)
İstesek de istemesek de 2015 yılında artık dijital dünyanın kurallarına uyuyoruz. Cep telefonundan hoşlanmasam da benim de var, bilgisayar önünde saatlerce oturmaktan dolayı bunalsam da yazı yazmak, radyo programı hazırlamak, araştırmak için zorunluyum. Kazandırdıklarının yanında kaybettirdikleri de var internet odaklı sanal dünyanın. Onu iyi kullanabilirsek bazen güzel sürprizler gerçekleşebiliyor hayatımızda. 80'lerin yeraltı müzik dünyasında Ju Ju'yu kurup, kendi yayınladıkları tek albümden sonra ortadan kaybolan gizemli müzisyene geçtiğimiz aylarda internet sayesinde ulaştıktan sonra, bu yıl müzikle ilgili olarak ikinci güzel sürprizi de yine dijital dünya aracılığıyla yaşadım. Instagram'da beni takibe alan bir hesabı incelerken Tahran'dan bir müzik grubu olduğunu anladım. Paylaştıkları kısa videoları dinlediğim anda müzikleri hemen ilgimi çekti. Grup hakkında daha fazla bilgi bulmak için internette araştırma yapmaya çalıştıysam da bir video dışında bir şey bulamadım. İşin içinden çıkamayınca da, beni takibe alan o hesaptan paylaşılan bir videonun altına "Sizinle röportaj yapmak isterim. E-posta adresinizi alabilir miyim?" diye not düştüm. "Direkt mesaj kutunuza bakın," diye yanıt geldi. Karşılıklı olarak e-posta adreslerimizi birbirimize iletince iletişim başladı. Bana verdikleri linkler üzerinden bazı canlı performans videolarını ve şarkılarını dinledim. Sonra da röportajı Armin Arefi ile e-posta aracılığıyla gerçekleştirdik. Grubu bulma hikayem bu.
Instagram hayatımıza son yıllarda giren bir akıllı telefon uygulaması. O olmasaydı belki de ben Barfak diye bir gruba hiç rastlamayacaktım, YouTube ve Soundcloud olmasa, şarkılarını kilometrelerce öteden anında dinleyemeyecektim. Ju Ju olayını internet ve müziğin zaman ile mekan engellerini aşma gücüne örnek olarak göstermiştim. Bu da yeni bir örneği oldu benim için.
Tahran yeraltı müzik sahnesinde iki yıldır faaliyet gösteren Barfak, progresif/elektronik tarzda müzik yapıyor. Bana yer yer Tangerine Dream'i hatırlatan atmosferik bir sound var şarkılarında. Dinler dinlemez esin kaynaklarının doğa olduğunu anlamıştım ama bu konuda soru sorunca müziklerinin çıkış noktasına dair oldukça felsefi açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalarla yetinmeyip, grubu daha yakından tanımak şarkılarını dinlemenizi öneririm.
Bu arada bir not olarak da belirtmek isterim, 20 yıllık profesyonel müzik yazarlığı tarihimde ilk kez bir İranlı grupla röportaj yaptığımı fark ettim. Açıkçası kendimi eleştirmem gereken tuhaf bir durum bu. Kim bilir Barfak gibi daha nice cevherler var o coğrafyada...
Öncelikle beni Instagram'da takip ettiğiniz için teşekkür ederim. Çünkü sizi bu sayede buldum! YouTube'da bir videonuzu izledikten sonra araştırdım ama hakkınızda bilgi bulamadım. O nedenle Barfak hakkında temel bilgileri sizden öğrenmem gerekiyor. Sanıyorum grupta üç müzisyen var. Bana kendinizi tanıtır mısınız? Kim hangi enstrümanı çalıyor? Grup ne zaman ve nasıl kuruldu?
Gösterdiğiniz ilgi ve destek için gerçekten müteşekkiriz. Grup iki yıl önde Tahran'da kuruldu. Başlangıçta üç ana üye vardı: Armin Arefi (gitar), Farzin n'Samani (bas), Ali Seif (piyano). Aslında ilk önce o sırada üzerinde çalıştığımız bir başka projenin yan projesi olarak gelişti ama bir süre sonra bazı koşullar ve dinleyicilerden aldığımız güzel tepkiler nedeniyle bizim için daha önemli olmaya başladı. Bunun sonucunda Tahran'da son iki yılda birçok konser verdik. Piyanistimiz, albüm kaydının son aşamasında kişisel sebeplerden dolayı gruptan ayrıldı. Neyse ki bu durum bizim gelecekle ilgili planlarımızdan vazgeçmemize yol açmadı, konuk müzisyen alarak yolumuza devam etme kararı verdik.
Barfak ne anlama geliyor?
Farsçada iki anlamı var: 1. Ufak kar tanesi 2. TV'deki beyaz gürültü! Ama biz her ikisi de akla gelsin diye herhangi birini özel olarak işaret etmiyoruz.
Şu ana kadar bir kısaçalar ya da albüm yayınladınız mı?
Şu anda sizin sorularınızı yanıtlarken ilk Barfak albümü Soundcloud'a yükleniyor. Oradan ücretsiz indirilip dinlenebilir. (www.souncloud.com/barfakmusic)
EVREN VE İNSANIN EVRİM SÜRECİ
Şarkılarınızı dinleyince doğa, üzerinde yaşadığımız gezegen ve uzayla epey etkileşim içinde olduğunu hissediyorum. Müzik ve kültür açısından sizi ne esinlendiriyor? Sizi müzik yapmaya yönelten şey, temel olarak saf bir şekilde duyguların yansıması mı yoksa belli bir temadan yola çıkan bir hikaye mi var aklınızda?
Konseptler hakkında günlerce, aylarca düşünüp tartışarak müzik yaratmanın olanaklı olduğunu düşünüyoruz. Size inandığımız bu bakış açısı hakkında kısa bir bilgi sunabiliriz. İnsan olarak diğer varlıklar gibi kendi evrim sürecimiz içindeyiz. Doğa bizim ve bildiğimiz diğer her şeyin yaşam kaynağı. Sahip olduğumuz bilinç anlamsız değil. Onu evrim sürecimizde yararlı bir şekilde kullanıp, doğanın bize verdiği işaretleri anlamalıyız.
Müzik açısından birçok farklı ilgi alanımız var. Tüm müzik türlerinin gelişip değiştiği bir süreçler söz konusu. Bunların çok ortak noktası var. Biz bu süreci "eski klişelerden kurtulma" olarak adlandırıyoruz.
Müzik yapmaya odaklanmanızı sağlayan temel dürtü ne?
Yaratmak insanın doğasında var, sanat eserleri yaratmak gibi... Çocukluğumuzdan bu yana müziğe düşkünüz ve bunu yaşamda izleyeceğimiz ana yol olarak seçtik. Aslında müzik bizi seçti ve biz de ona borçluyuz demek daha iyi.
DOĞANIN RİTMİYLE UYUMLU OLMAK VE KENDİ İÇİMİZE BAKMAK
Dinlediğim bütün şarkılarınız enstrümantal. Yorumlayacak söz olmayınca, şarkılara belli duyguları ya da konuları nakşetmek için özel bir çaba harcıyor musunuz?
Çoğu şarkımız enstrümantal; çünkü duyguları açıklamak için özel olarak sözlere ihtiyacımız olduğunu düşünmüyoruz. Enstrümantal müzik tek başına mükemmel olabilir. Ayrıca şarkı isimleri de bizim düşüncelerimiz hakkında bazı şeyler söyleyebilir.
Vokalsiz müzik yapmanın işi daha zor ya da kolay kılan yanları var mı sizin için?
Şarkılarla ilgili duygularımızı gösteren görseller kullanıyoruz. Bu dinleyicilerle aramızda daha iyi bir iletişim sağlıyor. Bu şekilde bizi dinleyen kitle ve sanatımız arasında daha iyi bir bağlantı kuruluyor. Biz bunu zorluk olarak görmüyoruz. Zamanımızın çoğunu ve dikkatimizi enstrümanlar ve ses tasarımlarına harcamamızı sağladığından iyi bir yöntem. Büyük müzisyenlerin çoğu (vokalistler dışında tabii) duygularını ve düşüncelerini kelimeler yerine, enstrümanlarından çıkan notalarla anlatır.
Dinleyicilerin müziğinizden hangi mesajı almasını istersiniz?
Yaşamdaki sürekliliği devam ettirmek ve mutluluk için insanın doğanın ritmiyle olabildiğince uyumlu olması gerekli. Bu mesajı vermek isteriz.
"Time's Mirror", etkisi oldukça yoğun, müthiş bir parça. Onu yazarken aklınızda ne vardı, arka planda sizi neler yönlendirdi?
O şarkıyı beğenmeniz bizi çok sevindirdi. Sizin gibi dinleyicilere sahip olmak harika. Aslında olup biteni açıklamak zor. Videoda görünen yer, bizim zamanda tersine yolculuğumuzu gösteriyor. Bu bizim kendi içimize bakmamızı, kendimize yönelmemizi sağladı. Bu şarkının temel amacı, içimizde olup bitenler hakkındaki duygularımızı göstermek.
"SINIRLAMALAR KADINLARIN SANAT YAPMASINI ENGELLEYEMEZ"
Bu şarkıyı ve diğerlerini canlı çaldığınızda genç İranlı dinleyicilerden nasıl tepki alıyorsunuz?
İlginç bir soru! Genç insanların ve sanatçıların tepkileri bizim için inanılmazdı. Popüler bir müzik olmadığından, Barfak şarkıları ve insanlar arasında bu kadar güçlü bir bağ olabileceğini düşünmemiştik. Son konserimizde daha da ilginç bir hale geldi. Çünkü salondaki dinleyicilerin arasında 6 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki erkeklere kadar çok farklı yaşlardan insanlar vardı ve herkes şarkılarımızla özel bir bağlantı kurdu. Bu bize harika bir enerji verdi.
YouTube'da Tahran'da bir kafede çaldığınız iki konser videonuz var. Şehirdeki yeraltı müzik sahnesinin içinde misiniz?
Evet, elbette öyle. Şu andaki koşulları düşünecek olursak, bundan daha iyisini bekleyemeyiz.
İran, kadınların toplum içinde şarkı söylemesine izin verilmeyen ve sadece İran Kültür ve İslami İrşad Bakanlığı'nın onayladığı şarkıların söylenebildiği bir ülke. Buna karşın, İran'da şaşırtıcı bir şekilde canlı bir yeraltı sahnesinin olduğunu, bazıları kadın olan asi müzisyenler de bulunduğunu biliyorum. Ülkedeki yeraltı müzik sahnesi bu şartlar altında nasıl varlığını sürdürüyor?
Bu etkinliklerimizin önündeki zorluklardan biriydi. Bazı sorunlarımızı kısaca açıklamaya çalışayım. Daha önce söylediğim gibi, Barfak diğer bir ana projeden doğan bir yan projeydi. Ana proje ise, 2009'da kurduğumuz, bir kadının vokalist olduğu senfonik metal grubu "Frosted Leaves" idi. İlk kısaçalarımız "Bleak Autumn"u yayınlamıştık. Birçok iyi tepki almamıza rağmen, kadın vokalist ve senfonik metal ile yolumuzda devam etmemizin olanağı olmadığını gördük. Yine de vazgeçmedik. Dubai'de bir konser verip "Child of the Flames" adlı bir single yayınladık. Fakat sonunda sponsor bulamadığımız ve koşullar uygun olmadığı için daha sonraki planlarımızı ertelemek zorunda kaldık. Gelecekte belki sponsorsuz olarak da masrafları karşılamanın mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Bugün sadece "Frosted Leaves" varlığını korumakla kalmadı, onun yanı sıra "Wild Garden" adlı yeni bir elektronik müzik grubu da başlattık; onun da vokalisti kadın. Bütün bunlar bu sınırlamaların hiçbirinin kadınların sanat yapmasını engelleyemeyeceğini gösteriyor.
Geleneksel şarkıların bile onaylanmadığını okuyorum, duyuyorum. Bu koşullarda rap, rock ve indie müzikle ilgilenen gençlerin şansı nedir?
Geleneksel müzisyenlerin karşılaştıklarıyla bizim yaşadıklarımız arasında farklar var. Zaman zaman önlerine çıkan bazı engeller olsa da, en azından onların içinde bulunduğu koşullar iyi ve istikrarlı. Buna karşın, bahsettiğiniz türler için her zaman çok sayıda sorun söz konusu. Bazen müzisyenler bunları aşmak için çeşitli geçici yollar buluyor ama çoğunlukla ertesi gün karşılarına çıkan koşullar bunu imkansız hale getiriyor. Bu da, bu türlerde müzik yapanların etkinliklerine devam etmeleri için herhangi bir şanslarının olmadığı anlamına geliyor.
ORTADOĞU'DA BARIŞ MESAJI! Anne ve babalarınızın yetiştiği dönemde durum nasıldı?
Geçmişte daha az sınırlama vardı ama o dönemde de insanların müzik zevki geleneksel şarkılar ve pop ile sınırlıydı.
İran dışında hiç çaldınız mı?
Daha önce "Frosted Leaves" adlı grubumuzla konserlerimiz oldu. Barfak ile çalmadık ama yakın gelecekte İran dışında canlı performans planlarımız var.
Geçmişten ya da günümüzden en çok sevdiğiniz gruplar hangileri?
Sayabileceğimiz çok isim var. En sevdiklerimiz Younger Brother, Röyksopp, Massive Attack, Beach House, Waldeck, Nik Bärtsch dörtlüsü Ronin, Geri Dagys, Jocelyn Pook, Hüsnü Şenlendirici, Dhafer Youssef, The Secret Trio, Laço Tayfa, Ólafur Arnalds, God Is an Astronaut, Aurora Borealis. İran'dan takip etmemizi önereceğiniz alternatif isimler var mı? Atoma, Quartet Diminished, Mavara, Baaroot, Frequency of Butterfly Wings, Spiral, Across the Waves gibi şahane gruplar var. Son olarak Türkiye'deki insanlara bir mesajınız var mı? Elbette var! Halkınızı sanatta gösterdikleri etkileyici gelişme için içtenlikle tebrik ediyorum. Ortadoğu'daki tüm insanların yakın bir zamanda barış içinde yaşamalarını umuyorum!
2015'i müzik açısından değerlendirdiğim listeleri açıklamaya bu yıl Açık Radyo'da devam eden programım Vegan Logic'te geçen hafta başladım. Yıl boyunca her ayın sonunda o ayın en iyi kayıtlarını gözden geçiren bir program yapıyorum, çeşitli yazılarda ve röportajlarda albümlere dair görüşlerimi açıklıyorum ama yıl sonu değerlendirmeleri bana hep ayrı bir heyecan veriyor. Geriye dönüp baktığımda gözden kaçırdığım kimi albümler olduğunu da görüyorum ve böylelikle kendi eksiklerimi de tamamlamaya çalışıyorum. Bu yıl 50 albümden oluşan bir liste hazırladım. Elbette yıl boyunca bu listedekilerin dışında severek dinlediklerim de oldu ama seçkiyi 50 ile sınırlayarak kendimi bir seçim yapmaya zorlamak istedim. Daha çok deneysel/avangart/alternatif müziklere eğilim gösteren bir tercihin sonucu bu liste. Bana heyecan veren soundun, belli bir trende odaklanmadan kendi özgün yaratıcılığını ortaya koyan müzisyenlerin peşindeyim. Bana heyecan veren başkasına vermeyebilir doğal olarak ama bu listenin ilgilenenler için bir öneri oluşturmasını dilerim. Listede ilk albümünü çıkaran yeni isimler olduğu gibi, yıllar sonra tekrar albüm yayınlayan efsaneler de var; birçok farklı türün bir araya geldiği eklektik bir seçim yapabildiğimi umarım.
50 albümden ilk 27'sinin yer aldığı iki program yaptım radyoda. O kayıtlarla ilgili bağlantıları da aşağıda paylaştım. Bu listede film müziklerinden oluşan albümlerin yer almadığını da belirtmek isterim. 2015 süresince radyoda yer yer söz ettiğim çok güzel orijinal film müzikleri var. Onlar için ayrı bir liste hazırladım ve 23 Aralık tarihinde Açık Radyo'da yayınlanacak programı bu konuya ayırdım. Onu da daha sonra blogda yayınlayacağım.
Gelecek yıl için şimdiden heyecanlıyım! David Bowie, Savages ve Radiohead albümleri yayınlanacak önümüzdeki aylarda. Yaşama dair umudumuzu, sevincimizi müzikle korumaya çalıştığımız; şarkılarla ayakta kalıp rüya alemine daldığımız bir yılın daha sonuna geldik. 2016, bol müzikli, konserli, sanatla dolu, iyi bir yıl olsun dilerim! 1- Alessandro Cortini - Risveglio 2- Yair Elazar Glotman - Études 3- Alessandro Alessandroni - Industrial 4- Carter Tutti Void - f (x) 5- Rafael Anton Irisarri - A Fragile Geography 6- William Basinski - Cascade 7- The Membranes - Dark Matter / Dark Energy 8- Jac Berrocal, David Fenech, Vincent Epplay - Antigravity 9- Annabel (Lee) - By the sea... and other solitary places 10- Synkro - Changes 11- Prurient - Frozen Niagara Falls 12- Subheim - Foray 13- Hans Joachim Roedelius & Leon Muraglia - Ubi Bene 14- The Necks - Vertigo 15- Penetration - Resolution 16- Sleaford Mods - Key Markets 17- Disappears - Irreal 18- You The Living - "XXXI" 19- Buffy Saint Marie - Power in the Blood 20- Danielle De Picciotto - Tacoma 21- Lubomyr Melnyk - Rivers and Streams 22- Autobahn- Dissemble 23- Julia Kent - Asperities 24- Alva Noto - Xerrox Vol. 3 25- The Black Dog - Neither / Neither 26- Philip Jeck - Cardinal 27- Helena Hauff - Discreet Desires 28- Stara Rzeka - Zamknęły się oczy ziemi 29- Chelsea Wolfe - Abyss 30- Gnod - Infinity Machines 31- Helm - Olympic Mess 32- Arash Moori - Heterodyne 33- Björk - Vulnicura 34- Deafheaven - New Bermuda 35- Godspeed You! Black Emperor - Asunder, Sweet and Other Distress 36- Föllakzoid - III 37- Leia Abdul-Rauf - Insomnia 38- John Carpenter - John Carpenter’s Lost Themes 39- King Midas Sound & Fennesz - Edition 1 40- Holy Herndon - Platform 41- Ah! Kosmos - Bastards 42- Conrad Schnitzler & Pyrolator - Con-Struct 43- Ricardo Donoso - Saravá Exu 44- Algiers - Algiers 45- The Soft Moon - Deeper 46- She Past Away - Narin Yalnızlık 47- Tullia Benedicta - Anteros 48- Bersarin Quartet - III 49- Colleen - Captain of None 50- Christopher Bissonnette - Pitch, Paper & Foil
Yılın albümleri listemde yer alan ilk 14 albümü dünkü canlı yayında dinleyicilerle paylaştım. Böylece 50 albümlük listenin ilk 27 numarasını açıklamış oldum. Tüm listeyi de blogda ayrıca paylaşacağım. Yıllık müzik değerlendirmelerime gelecek hafta yılın remiksleri, ardından yılın film müzikleri ve yılın şarkılarıyla devam edeceğim.
1. The Necks - Vertigo (Vertigo - No. 14)
2. Hans Joachim Roedelius & Leo Muraglia - Gently Falling Snow(Ubi Bene - No.13)
3. Subheim - Neon (Foray - No.12)
4. Prurient - Shoulders of Summerstones (Frozen Niagara Falls - No. 11)
5. Synkro - Your Heart (Changes - No. 10)
6. Annabel (lee) - Believe (By the sea... and other solitary places - No. 9)
7. Jac Berrocal, David Fenech, Vincent Epplay - Solaris (Antigravity - No. 8)
8. The Membranes - Space Junk (Dark Matter / Dark Energy - No. 7)
9. William Basinski - Cascade Excerpt (Cascade - No. 6)
10. Rafael Anton Irisarri - Hiatus (A Fragile Geography - No. 5)
11. Carter Tutti Void - f = 2.6 [f (x) - No. 4]
12. Alessandro Alessandroni - Comitato Aziendale (Industrial - No. 3)
13. Yair Elazar Glotman - Rattel (Études - No. 2)
14. Alessandro Cortini - La meta (Risveglio - No. 1)
Alternatif rock'ın önde gelen gruplarından Editors'ı dün akşam dördüncü kez canlı dinleme olanağı buldum. İlk olarak 2006'da Rock 'n' Coke'da, daha sonra 2011'de Efes One Love Festival'da ve 2013 yılında da yine Rock 'n' Coke'da izlemiştim grubu. Dün akşam Volkswagen Arena'da gerçekleşen konser, dördüncü deneyimim olsa da, bir festival ortamı dışında kapalı salonda gördüğüm ilk Editors konseriydi. Bu nedenle mekana giderken adeta onları ilk kez canlı dinleyecekmiş gibi merak vardı içimde. Açıkçası uzun bir aradan sonra büyük bir salonda konser izlemeyi de özlemişim. Binlerce insanın aynı müziği dinleyip heyecanlanması, dans etmesi kadar insanı ruhen yükselten bir olay yok bana göre.
Editors konseri, Pozitif'in başlattığı yeni alternatif müzik ve kültür platformu Off the Hook serisinin ilk etkinliği olarak gerçekleştirildi. Sadece müzik değil, güncel sanat, çevre, mimari içerikli haberlerin de paylaşılacağı bir internet sitesi ile birlikte (offthehookseries.com) hayata geçirilen Off the Hook, adeta sürekli aynı pompadan gaz verilen bir makine haline gelen günümüz toplumunda farklı bir içerik sağlayabilirse olumlu bir işlev üstlenmiş olur. Proje ekibine başarılar diliyorum.
Dün akşam yaklaşık 2500 kişinin izlediği konser, Editors'ın İstanbul'da azımsanmayacak bir dinleyici kitlesine sahip olduğunu da kanıtladı. 2013 yılındaki Rock 'n' Coke'da 17.30 gibi tuhaf bir saatte sahneye çıktıklarında yakıcı güneş altında çalmışlardı. Belli ki saatin garipliğinin de etkisiyle, az sayıda dinleyici vardı ama grup şahane bir konser vermişti. 2011 Efes One Love Festival hakkında yazdığım değerlendirme yazısında belirttiğim gibi, festivalin en güçlü performansını yine onlar göstermişti. Albümdeki ses kalitesini, şarkıların verdiği hissi sahneye olağanüstü bir başarıyla taşıyabilen nadir gruplardan birisi Editors. Bunun sağlanmasında, yaptıkları iyi müzikle birlikte, grup üyeleri arasındaki uyum ve elbette mükemmel vokalist Tom Smith'in etkisi tartışılmaz. Yaşayarak yazdığını, sahnede her defasında iliklerine kadar yeniden hissederek söyleyen bir şarkıcı Smith. Bu duyguyu dinleyiciye geçirme kapasitesi çok büyük.
Dün sahne önünde fotoğraf çekerken şarkı söylediği sırada beden diline de iyice dikkat ettim. Dirseklerini çekebileceği kadar geriye çekip parmaklarını göğsünde birleştirmeye çalışıyor kimi zaman. Sahnedeyken yaşadığı duygusal yoğunluk, şarkı söylediğini bilmeseniz "Bu adam ne yapıyor?" diye düşünebileceğiz bazı kendine özgü beden hareketleri olarak dışa yansıyor ve bu arada da sürekli piyano, klavye ve gitar arasında mekik dokuyor.
Editors'ın 2005'ten bu yana yayınladığı albümlerinde sound yıllar içinde giderek gelişti ve büyük salonları ayağa kaldırabilecek daha zengin bir yapıya kavuştu. Müziklerindeki genel hava karanlık olsa da, kitleleri dans ettirme özelliğini de barındırıyor. Bu konuyu 2006'da röportaj yaptığım baterist Ed Lay'e sormuştum. "Bir kalabalığı hareketlendirip canlandırmaktan daha keyif verici bir şey yok. Bunu epik, yavaş bir şarkıyla onları duygusal olarak etkileyerek de yapabilirsiniz ya da hızlı bir dans şarkısıyla çılgınca dans da ettirebilirsiniz. Biz ikisini karıştırıp uygulamayı deniyoruz," demişti. Bu yıl yayınlanan albümlerini müziğin hem pop hem de deneysel olabileceği inancıyla kaydettiklerini söylüyorlar. "In Dream", bana göre, Editors'ın hem iyi bir gitar grubu olduğunu bir kez daha kanıtladı, hem de inandıkları bu yaklaşımı başardıklarını gösterdi. Dün akşamki İstanbul konseri de buna iyi bir örnekti.
Yıllar geçse de sürekli aynı albümü yapan bir grup olmadı Editors; sound'ları hep gelişti. Kariyerleri boyunca ilk kez grup olarak sadece kendilerinin prodüktörlüğü üstlendiği "In Dream"de, 3. albümü de hatırlatacak şekilde elektronik unsurları da içeren bir sound var ve bence grubun bugün üzerinde durduğu zemin oldukça sağlam. Sadece içimden geçen bir endişeyi paylaşmak istiyorum. Coldplay, "Parachutes"ü yayınladıktan sonra aynı yıl grubu canlı dinlediğim konserde aklımdan benzer düşünceler geçmiş; umarım büyüdükçe müzikleri olumsuz etkilenmez demiştim. Sevdiğim her grup için taşıdığım bu endişe geldi dün aklıma.
Coldplay'in 15 yıl sonra "A Head Full of Dreams" albümü ile bugün vardığı noktaya, umarım Editors hiç varmaz. Coldplay, çok büyümek istedi ve sonunda "stadyum rock'ı" denilen türü benimseyerek amacına ulaştı ama bugün müziklerinde "Parachutes"ün içten yalınlığından eser yok. Deneysellik - pop dengesi ikincinin lehine fazla bozulduğunda bize geriye özlemle bakmak düşüyor... Editors'ın şu ana kadar izlediği yoldan memnunum; insani korkuları, hüznü, aşk acılarını ve bu gezegendeki haksızlıkları konu alan karanlık şarkılarıyla 2500 kişiyi dans ettirmeye devam ettirdikleri sürece mutlu olacağım. Çünkü müziğin sahip olduğu en büyük güç bu: Ne olursa olsun sinmemek, duyguları dans ederek, el çırparak haykırmak.
Dün akşam yaklaşık 1.5 saat süren konserde, ağırlığı doğal olarak bu yıl çıkan "In Dream"e vermekle birlikte, beklentileri karşılayan bir set sundu Editors ve en sevilen şarkılarını çalmayı ihmal etmedi. İlk albüm "The Back Room"dan dört, 2. albüm "An End Has a Start"tan üç, 3. albüm "In This Light and on This Evening"den üç, 4. albüm "The Weight of Your Love"dan dört ve yeni albüm "In Dream"den toplam yedi şarkı dinledik. Tahmin edilebileceği gibi "Bricks and Mortar" ve "Papillon" salonu tam anlamıyla coşturan şarkılardı. Konseri, heyecan "Papillon" ile tavan yapmışken bitirmemeleri de ilginçti.
"Bugüne kadar izlediğin dört Editors konserinin içinde hangisi en iyisiydi?" derseniz, 2011 Efes One Love konseri ile dün akşamki arasında ayrım yapamam; her ikisi de aynı derecede etkiliydi. Ama dün akşamki kapalı salondaki ışık tasarımlarımı da işin içine kattığından, sahne tasarımı açısından görsel olarak da görkemliydi. Yılın en güzel konserlerinden biriydi kuşkusuz. Konserde çalınan şarkılar sırasıyla:
·No Harm
·Sugar
·Life Is a Fear
·Blood
·An End Has a Start
·Forgiveness
·All Sparks
·Eat Raw Meat = Blood Drool
·The Racing Rats
·Formaldehyde
·Salvation
·Fingers in the Factories
·Smokers Outside the Hospital Doors
·(Tom Smith acoustic solo)
·Bricks and Mortar
·All the Kings
·A Ton of Love
·Nothing
·Munich
Bis
·Ocean of Night
·Papillon
·Marching Orders
(Fotoğraflar ve 2013 Rock 'n' Coke'daki performans videoları bana aittir.)
Aralık ayı boyunca 2015 müzik değerlendirmelerimi radyoda yapacağımı duyurmuştum daha önce. Dün akşam Açık Radyo'da canlı yayınlanan programda Vegan Logic 2015 Yılın Albümleri listesini açıklamaya başladım. Radyoda bu konuda iki program yapabileceğim. Çünkü bir programı film müziklerine, bir programı remikslere ve bir programı da yılın şarkılarına ayırmayı planladım. O nedenle yılın albümlerine ayrılan iki programa 50 albümlük listedeki 27 albüm sığdı. Dünkü yayında 27'den başlayıp başa doğru sayarak 14'e kadar geldim. Listemdeki ilk 14 albümü de gelecek haftaki yayında açıklayacağım ve ertesi gün de 50 albümlük listeyi blogda yayınlayacağım.
1- Helena Hauff - Dreams in Colour (Discreet Desires - No. 27) 2- Philip Jeck - Saint Pancras (Cardinal - No. 26) 3- The Black Dog - Them (Everyone Is A Liar But) (Neither / Neither - No. 25) 4- Alva Noto - Xerrox 2ndevol (Xerrox Vol. 3 - No. 24) 5- Julia Kent - Terrain (Asperities - No. 23) 6- Autobahn - Dissemble (Dissemble - No. 22) 7- Lubomyr Melnyk - Ripples in a Water Scene (Rivers and Streams - No. 21) 8- Danielle De Picciotto - Luminous (Tacoma - No. 20) 9- Buffy Sainte-Marie - Generation (Power in the Blood - No. 19) 10- You The Living - Wax (XXXI - No. 18) 11- Disappears - Halycon Days (Irreal - No. 17) 12- Sleaford Mods - Rupert Trousers (Key Markets - No. 16) 13- Penetration - Sea Song (Resolution - No. 15)