8 Haziran 2016 Çarşamba

ALESSANDRO CORTINI: “VINTAGE SYNTH'LERİN KARAKTERİ YENİLERDE YOK"


By on 14:50:00

8.6.2016

İtalyan müzisyen Alessandro Cortini’yi pek çok kişi endüstriyel rock grubu Nine Inch Nails’e turnelerde eşlik eden klavyeci olarak tanıdı. Rock grubu The Mayfield Four’un tur gitaristi, alternatif/elektronik müzik grubu Modwheelmood’un da kurucu üyesi olan Cortini, kullandığı enstrümanlardaki çeşitliliği müziğine yansıtan bir sanatçı. Birçok gruplarla yaptığı işbirliklerinin dışında, SONOIO ve blindoldfreak adını verdiği solo projeleri de yürütüyor. 2013 yılından bu yana da, kendi adı ile yayınladığı albümleriyle deneysel müzik dünyasında adından çok söz ettiriyor. Cortini’yi analog ve modüler synthesizer’lar ile yaptığı solo kayıtlarıyla keşfedenler ise, onun aynı zamanda yetkin bir elektronik müzik bestecisi olduğunu da biliyor.

Bugüne kadar yaptığı bütün bu çalışmaların içinde, özellikle son birkaç yıldır yarattığı o özel sounda hayranlık duyanlardan biriyim. ‘2015’in En İyi Albümleri’ listemin de bir numarasına yerleşen ‘Risveglio’ onun imzasını taşıyordu. Geçen yıl Berlin Atonal’de canlı dinledikten sonra tekrar o tok, güçlü soundu duyacağım günü iple çekiyorum. Beklediğim fırsatı, nihayet 19-22 Mayıs arasında North Carolina’da gerçekleşecek Moogfest’te yakalayacağım ve kendisini hem solo performansında hem de Morton Subotnik, Sarah Davachi, Suzanne Ciani ve Richard Smith ile birlikte Buchla syhthesizer’larının yaratıcısı efsane Don Buchla’nın onuruna verilecek konserde dinleme olanağı bulacağım. Festivalden önce merak ettiklerimi kendisine sordum.

Geçen yıl Berlin Atonal’de hem solo hem de Lawrence English ile birlikte çaldığınız performansları izleme şansına sahip oldum. Benim için her ikisi de olağanüstüydü! Büyüleyici Krafwerk binasında çalmak sizin için nasıl bir histi?

Çok teşekkür ederim. Berlin Atonal’de ve Kraftwerk binasında harika vakit geçirdim. Daha mükemmel bir atmosfer, etkinlik ve kitle düşünemiyorum.

Performanslarınız için daha uygun olduğunu düşündüğünüz mekanlar var mı? Büyük binalar ya da daha ufak konser salonları gibi...

Barlar ve rock mekanları dışında karakteri olan herhangi bir yer olabilir. Benim müziğim gürültülü barlarda pek iyi sonuç vermiyor.



“MÜZİK-GÖRSEL İLİŞKİSİ: ÖZEL BİR YEMEĞİ UYGUN BİR TABAKTA SUNMAK GİBİ" 

Atonal’de çok etkileyici görseller kullandınız. Sizce canlı performanslarda görsellerin nasıl bir rolü var? Müzik ve imajlar arasındaki ilişkiyi “simbiyoz” diye niteler miydiniz?

Sonno/Risveglio performanslarımdaki görselleri Sean Curtis Patrick yaratıp kurguladı. (http://theattemptedtheftofmillions.com) Sean, albümleri dinleme olanağına sahipti; benden çalışmanın yansıttığı his, renk ve diğer hususlar konusunda bazı fikirler aldı ve sonra da kayıtların görsel versiyonlarını çok başarılı bir şekilde yarattı. Benim performanslarımda görseller müzik kadar önemli; çünkü sesle ortaya konulan içeriğin daha uygun bir şekilde içselleştirilmesini sağladıklarını düşünüyorum. Görseller, dinleyicinin beynini algılayıcı konumuna sokuyor; ekranda formatlanan haliyle işitsel ve görsel arasında bağ kurarak analiz yapmasına olanak sağlıyor. Bunu bir analoji ile anlatmak istersek, özel bir yemeği uygun bir tabakta sunmak gibi.

Son birkaç yıldır bende bağımlılık yaratan bir müzik yapıyorsunuz. İlk “Forse” albümünden “Sonno”ya ve “Risveglio”ya kadar yayınladığınız her albümde, beni anında yakalayan o tok sound var. Solo albümlerinizde yarattığınız bu soundun estetiğini siz nasıl tanımlarsınız?

Tekrar teşekkür ederim. İnsanların müziğime benimle aynı şekilde tepki vermesi, bende her zaman çok güçlü duygular uyandırıyor. Genellikle sadece kendim için müzik yaptığımdan, bu plansız oluyor. Yaşlı, bıkkın ve huysuz ruhumda derinlere inip iz bırakacak şeyler kaydediyorum. Bu nedenle başkalarının da o müziklerden aynı duyguları hissetmesi çok şaşırtıcı. Bunun dışında nasıl tanımlayabileceğimi bilmiyorum.


“ESKİ ENSTRÜMANLAR İDEAL BİR GRUP ARKADAŞI

Birçok enstrüman çalıyorsunuz ama sizi özel olarak analog synthesizer’lara çeken ne?

İnsani bir şey yaratmak için dışarıdan yapılan insani etkiden bağımsız olmaları; özellikle üzerinde çalışma zevkini yaşadığım bazı eski enstrümanlar için durum böyle. Modern analog enstrümanlarla çalışmak benim için çok zor. Çünkü vintage makinelerin sahip olduğu karakteri ve belirsizliği onlarda aynı ölçüde bulamıyorum. Eskilerde zamanla ortaya çıkan bozulmalar, farklı bir karakter yaratıyor. O enstrümanlar kusursuz değil. Bazıları tümüyle çalışıyor durumda olmayabiliyor; hatta tasarımları sorunlu oluyor. Ama limitleri de aldatıcı; bu da benim onlara vereceğim tepkileri kışkırtıyor. İdeal birer grup arkadaşı gibi bu enstrümanlar. Bazı durumlarda onlardan daha genç olsam da, sonuçta ben de yaşlıyım. Onların da benim gibi sağlık sorunları var ve bazen de garip kokuyorlar!

“Forse” serisinin tümünü dünyada sadece 13 adet kalan eski bir Buchla synthesizer ile kaydettiniz. Onu özel olarak tercih etmenizin nedeni neydi?

Görünüşü, hakkında duyduklarım ve çok ender bulunuyor olması diyebilirim. O aleti bulmak için sekiz yıl uğraştım. Sonunda Don Buchla’nın prototip olarak ilk yaptığı aleti buldum. Modern versiyonundan farklı bir sese sahip. Onun önüne oturduğumda beni nereye doğru çekeceğini bilmiyorum, sanki bir satranç oyunu oynar gibi hissediyorum. Bucha en başından beri bana hitap etti. Çünkü klavye çalanlar için yapılmamıştı, bana bir oyuncak gibi geldi.

Bob Moog bir keresinde, “Önceden ayarlanmış efektleri olan ya da önceden kaydedilmiş sample’ları çalan herhangi bir enstrüman, synthesizer değildir,” demişti. Hemfikir misiniz?

Bence kategorizasyon çağı çoktan sona erdi.

Analog synthesizer’lar ve modüler sistemler son yıllarda oldukça popüler. Bütün o büyük yazılım devriminden sonra donanıma bu ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Yazılım gibi donanıma da ilgi hep var olacak!

Ama aynı zamanda bazı müzisyenler analog synth’lerin fazla abartıldığını söylüyor. Sanırım analog mu dijital mi tartışması hiç bitmeyecek.

Ben o tartışmaları umursamıyorum. Yaratıcı olmak için ihtiyacınız neyse onu kullanırsınız...

Şu anda kullandığınız ekipman nasıl? Favori enstrüman ve yazılımlarınız var mı?

Artık favorilerimi çalmıyorum çünkü sadece belli bir süre için favorim oluyor, sonra değişiyor. Aslında içimdeki çocuğu canlı tutmaya çalışıyorum; bu nedenle de kendimi eğlendirmek için bir enstrümandan diğerine sıçrayıp duruyorum. Birkaç tanesi dışında diğerlerinin hepsi eski döneme ait. Çünkü eskilerin sesi daha farklı.


"TEK BİR ENSTRÜMANA YOĞUNLAŞMAK KENDİ LİMİTLERİMİ ZORLAMAK İÇİN İYİ"

Eski aletleri kullanan ve aynı zamanda da teknolojiyi izleyen bir müzisyen olarak bu çalışma yönteminin yaratabileceği olasılıklar nedeniyle şaşkınlık yaşadığınız oluyor mu?

Daima oluyor. Bunu hissetmeden çalışmayı öğreniyorum ama benim kuvvetli yanım kesinlikle söyleyeceklerimi sınırlı araçlarla söylemekten geliyor. Her şeyden bir parça olsun istemiyorum. Bu nedenle tek bir enstrüman alıp onun limitlerinin sonuna kadar gitmeyi seviyorum. Tek bir enstrümana yoğunlaşıp ona bağlı kaldığımda, kendi limitlerimi zorladığımı fark ettim. Bu şekilde daha yaratıcı olduğumu düşünüyorum.

Synthesizer enstrümanının yansıtma/dışavurum etkisini nasıl görüyorsunuz? Terry Riley, synthesizer’ları bu açıdan çok etkin görmediğini söylemişti.

Hepimiz farklıyız. Dışavurum bir işlev olarak sadece kullanılan enstrümanla ilgili değil, kullanıcının onunla neler yapabileceği de önemli. Bugün Eurorack sistemlerini kullanan insan güruhunu bir düşünün. Gözlerinizi kapayın ve dinleyin. Duyuyor musunuz? Hayır mı? Demek istediğim bu işte... Daha çok insanın enstrümana yaklaşımıyla ilgili bir durum bu. Yaptığım müziklerde ortak payda benim, enstrüman bir renk. Bir kitabı farklı dillere çevirebilirsiniz ama mesaj aynıdır. Ben de enstrümanları böyle görüyorum.

“İnsanlar: Karşılıklı tepki, zorlanma, etkileşim ve iletişim
Makineler: Bir ayna gibi ama sinir bozucu da olabilir”

Bob Moog’a synthesizer’lar insanların yerini almasından endişe edip etmediği sorulduğunda, “Bundan hiç endişe duymadım. Öncelikle bir synthesizer ile müzik yapabilmek için müzisyen olmanız gerek,” demiş. Siz ise bir röportajınızda, “Synthesizer’ın kendisini bir grup üyesi olarak görüyorum,” demiştiniz. Daha önce birçok grupta yer almış bir müzisyen olarak sizden gerçek insanlar ve synthesizer’ları grup üyeliği açısından karşılaştırmanızı istesem ne dersiniz? 

İnsanlar: Karşılıklı tepki, zorlanma, etkileşim ve iletişim. Birlikteliğin tek tek bireylerden daha iyi olma fikri. Makineler: Size kendinizi gösteren bir ayna olabilir, ama aynı zamanda sinir bozucu da olabilir. Çalışmadığında sizi kızdırıyor ama size yanıt vermiyor.

İstediğiniz bir özelliği synthesizer’lara ekleme olanağınız olsa, neyi eklerdiniz?

Çocukken müzik yapmaya aşık olmamı sağlayan aynı sesleri çalmasını isterdim.

Bu ay Moogfest’teki performanslarınız için çok heyecanlıyım. Don Buchla’ya adanan konserde ne çalacaksınız?

“Forse” albümlerimden parçalar çalacağım. Sahneyi Richard, Sarah ve Suzanne ile paylaşıp Don’a saygı duruşunda bulunacağımız için çok heyecan duyuyorum. Hepimiz Don’ı çok seviyoruz.

Sabırsızlıkla bekliyorum!

Teşekkür ederim!


(Bu röportaj ilk olarak Red Bull Müzik'te yayınlandı. http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331795080828/zulal-kalkandelen-alessandro-cortini-roportaj)

(Fotoğraf bana aittir.) 


Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate