Günümüzde elektro-rock’ın öncüsü olarak değerlendirilen Silver Apples ile bir gün röportaj yapacaksın denilse inanmazdım ama Moogfest sayesinde bu olanağı yakaladım. Kapağında gümüş rengi iki elma resminin yer aldığı 1968 tarihli Silver Apples plağı, koleksiyonumdaki en değerli plaklardan birisi. 48 yıl önce kaydedilen o plaktaki müziğin ufuk açıcı deneysel karakteri bugün dahi birçok müzisyeni etkilemeyi sürdürüyor.
Silver Apples gibi deneysel bir gurubun 1960‘ların New York müzik sahnesinde yer alan klasik rock grubu Overland Stage Electric Band’in içinden çıkmış olması gerçekten ilginç. Vokalist Simeon Coxe, o dönemde 1940‘ların osilatörlerini performanslarda kullanınca grubun diğer üyeleri bundan çok rahatsız olmuş ve sonunda Simeon ile davulcu Danny Taylor ayrılıp Silver Apples adında yeni bir grup kurmuş. Willam Butler Yeats’in “The Song of the Wandering Aengus” adlı şiirinden esinlenip isimlerini Silver Apples olarak seçmiş ikili. Café Wha? başta olmak üzere New York’un önde gelen alternatif müzik mekanlarında ve herkese açık, ücretsiz festivallerde o yıllar için oldukça şaşırtıcı bir sound geliştirmişler. Simeon, eski osilatörleri kontraplak ve kablolarla birbirine bağlayıp wah-wah pedalları ve telgraf tuşlarıyla donatarak kendi enstrümanını yaratmış. Sonuçta çoğu hafta sonu kentin parklarında yaklaşık 30 bin kişinin önünde çalar hale gelmişler.
Geceleri New York’ta Record Plant’te yaptıkları kayıtlar sırasında çoğu kez Jimi Hendrix ikiliye eşlik etmiş. “Silver Apples” (1968) ve “Contact” (1969) olmak üzere iki albümü bağımsız plak şirketi Kapp Records etiketiyle yayınlayan grup, bu şirket MCA Records bünyesine girince kaydettiği üçüncü albümü 1970‘den sonra yayınlayamadı ve bunun sonucunda da 1970’de dağıldı. 1994’te Alman plak şirketi TLC her iki albümün de bootleg CD’lerini yayınlayınca yeniden Silver Apples’a yeniden bir ilgi başladı ve Simeon 1996’da grubu Xian Hawkins ve Michael Lerner ile yeniden kurdu. O yıllarda Simeon, Danny Taylor’ın izini kaybettiği için katıldığı radyo programlarında “Danny’nin yerini bilen varsa söylesin” diye duyurular yapardı. Sonunda Danny Taylor da bulundu ve çok sayıda yeniden birleşme konserleri verildi.
Taylor’ın elindeki gün yüzüne çıkmamış Silver Apples albümünün kayıt bantları ortaya çıkınca, üçüncü albüm “The Garden”, 1998’de yayınlandı. Aynı yıl Simeon, turne otobüsünde geçirdiği kaza sonrası boynunu kırınca, grubun bir sonraki albüm için planları ertelendi. Onun ertesinde de Silver Apples’ın faaliyetleri bir kez daha kesildi. Danny Taylor, 2005’te yaşama veda edince, Simeon 2007’de tek başına Silver Apples olarak turneye çıktı. O günden bu yana da yılda bir ya da iki festivalde çalıyor. Bu yıl ben de North Carolina’nın Durham kentinde 19-22 Mayıs tarihleri arasında yapılacak Moogfest’te ilk kez kendisini canlı dinleme şansına sahip olacağım.
Festivalden önce müzik tarihini etkileyen 78 yaşındaki bu efsane müzisyenle söyleşme fırsatı buldum.
KLASİK ROCK ŞARKICILIĞINDAN ELEKTRONİK MÜZİK ÖNCÜLÜĞÜNE
Bir röportajınızda, “Rock ‘n’ Roll’a sadece bir şarkıcı olarak katıldım. Tek yaptığım sahnede öne çıkıp şarkı söylemek ve biraz hareket etmekti,” demiştiniz. Klasik rock yapan bir grubun vokalisi olarak elektronik müziğin öncülerinden biri haline nasıl geldiniz?Klasik müzik yapan bir arkadaşımın 1940‘lardan kalma bir osilatörü vardı. Klasik müzik plakları dinlerken onu da çalardı. Bir gece ben de aynı şeyi bir rock müzik plağı ile denedim. Hangi plak olduğunu unuttum, o dönemde çok dinlenenlerden biriydi ama bunu dener denemez takılıp kaldım. Sonra aleti o sırada çaldığım gruba götürdüm. Onlar uzun gitar emprovizasyonlarına dalmışken bir seferinde ben de osilatör ile eşlik ettim. Ben ortaya çıkan sounda bayıldım, dinleyiciler çok sevdi, çaldığımız kulübün işletmecisi çok sevdi ama gruptaki gitaristler nefret etti. Sonunda hepsi bu yüzden grubu bıraktı. Müziğe çok geleneksel bir yaklaşımları vardı; ben onlara bu atonal sesleri dinletince ne yapacaklarını bilemediler. “Bu ilginç!” diyeceklerine onu reddettiler.
Sizin saykedelik rock ile basit eski osilatörleri bir araya getirme kararınızı ne tetikledi?
O gece olanlar ve şans eseri davulcu Danny Taylor’un da bu yeni deneyimden hoşlanması etkiledi. Böylece ikimiz bir arkadaşımızın mekanında deneysel soundu geliştirmek için çalışmaya başladık.
“Klavyeci olsaydım Silver Apples muhtemelen hiç ortaya çıkmazdı,” demiştiniz. Bunun nedeninden söz eder misiniz?
Eğer bir enstrümanı iyi çalmayı biliyor olsaydım, osilatörü keşfetmeye çalışmazdım. Diğerleri enstrümantal doğaçlamalar geliştirirken ben hiçbir şey yapmadan duruyordum ve bundan sıkılıyordum. Sadece tef ve biraz da marakas çalabiliyordum ama bunların rock grubunda yeri olmadığından hiç kullanamadım. Bir şeyler yapmak için osilatörü denedim.
Saykedelik rock’tan önce ne tür müziklere ilgi duyuyordunuz?
R&B, Broadway müzikalleri, klasik müzik... Hemen her şeyi dinlerdim, hâlâ öyle.
“DİNLEYİCİLER İLK 10 DAKİKA BOYUNCA BİZE BAKAKALIRDI!"
Silver Apples’ı ilk kurduğunuzda synthesizer ya da elekronik klavyeniz yoktu, sadece New York’taki askeri malzeme satan dükkanlardan topladığınız, İkinci Dünya Savaşı dönemine ait aletlerle geliştirdiğiniz kendi enstrümanınız vardı ve Danny Taylor davul çalıyordu. Kendi enstrümanınızı yapma düşüncesi nasıl gelişti?Eğer bir synth almaya paramız yetseydi bile onu nasıl çalacağımı bilemezdim. Ama kendi osilatörümü yapmayı öğreniyordum. Ekipman yokluğu ve bir enstrümanı tam olarak çalma yeteneğimin olmayışı beni daha yaratıcı deneyler yapmaya itti.
60‘ların rock gruplarında elektronik alet kullanan kimse yoktu. Bunu canlı performanslarda yapan ilk siz oldunuz. Dinleyicilerden nasıl tepki aldınız?
İnsanlar ilk 10 dakika kadar bize sadece öyle bakakalırdı. Ama ne zaman ki Danny’nin benim loop’a alınmış ritimlerime eşlik eden tekrarlara dayalı tribal davul vuruşlarına eşlik ederler, o zaman elektronik soundun garipliğine kapılır ve dans etmeye başlayıp heyecanlanırlardı. Böylece hepimiz gerçekten eğlenirdik.
Silver Apples’ın tribal ritimleri büyüleyici melodilerle buluşturarak yarattığı basit sentezler gerçekten hipnotik. “Oscillations” adlı şarkıyı 1968’de yayınladığınızda zamanının çok ötesindeydi.
Onu Kapp Records’ın ufak bir yatak odası büyüklüğündeki kendi stüdyosunda, daha önce piyano dışında hiçbir şey kaydetmemiş olan bir ses mühendisinin kullandığı 4 kanallı deck üzerinde kaydettik. Esasen canlı bir kayıttı.
Silver Apples, 60‘larda New York’un Aşağı Manhattan bölgesindeki sanat çevresinde gelişti. Greenwich Village’deki ünlü Café Wha? gibi mekanlarda ve ücretsiz festivallerde çalıyordunuz. O dönemden anılarınızı düşününce aklınıza ne geliyor?
Max’s Kansas City’de happy hour sırasında ücretsiz dağıtılan tavuk kanatlarını ve orada takılan insanları hatırlıyorum. Orada bir yıl boyunca üst katta çalmasına izin verilen tek grup bizdik. Orada kurduğumuz bağları anımsıyorum.
“JIMI HENDRIX KADAR ÇILGIN OLMAYA ÇALIŞIRDIM"
John Lennon ve Jimi Hendrix, ilk hayranlarınızdandı. Hatta Jimi Hendrix’in sık sık sizinle jam session’lara katıldığını biliyorum. Onunla geçirdiğiniz döneme dair neler hatırlıyorsunuz?Tatlı dilli, her tür müziği seven, kibar ve çok parlak bir insandı. Gitarıyla olabildiğince ahenksiz sesler çıkarır, beni de osilatörle bunu yapmaya teşvik ederdi. Onun kadar çılgın olmaya çalışırdım.
Günümüzde birçok grup Silver Apples’a saygı duruşunda bulunuyor. Ne hissediyorsunuz?
Onur duyuyorum!
Elektronik müziğin önde gelen prodüktörlerinden Moby bir keresinde, “Silver Apples, 1968‘de bugün bildiğimiz elekronik müziği icat etti,” demişti. Bu konudaki görüşünüz ne?
Moby ile Londra’da iTunes Festival’da çaldık. Bunu orada dinleyicilere söyledi. Onun ve diğer müzisyenlerin böyle düşünmesi beni onurlandırıyor.
“MÜZİĞE EN ÇOK ÖDÜL TÖRENLERİ ZARAR VERİYOR"
Müzik yaptığınız bunca zaman içinde teknoloji çok değişti ve bunun müzik yapımı ve müziğin algılanışı üzerinde doğrudan etkileri oldu. Bu teknolojik gelişmeleri kendi ekipmanınıza yansıtabildiniz mi?Evet. Teknoloji ve sanatsal dışavurum giderek birbirine bağlı güçler haline geldi. Birisi bir adım atıyor, diğeri ondan etkileniyor ve böyle devam ediyor. Ben hâlâ osilatörleri sahnede canlı çalıyorum ama 16 tanesini yanımda götürmüyorum. Çok külfetli bir iş bu! Ritimler ve Danny’nin çaldığı davul kısımlarının örneklemeleri için kullandıklarımı yanımda taşıyorum.
Bu ay Moogfest’e hazırlanırken aklınızda nasıl bir performans var?
Erken dönem şarkıları bu yaz yeni yayınlanacak yeni materyallerle bir araya getirecek bir set düşünüyorum.
Son olarak sizce günümüzde modern müziğe en yıkıcı etkiyi ne yapıyor?
Ödül törenleri.
Teşekkür ederim! Moogfest’te sizi dinlemek için sabırsızlanıyorum!
(Bu röportaj, ilk olarak Red Bull Müzik'te yayınlandı. http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331793244407/silver-apples-simeon-coxe-roportaji)
(Fotoğraflar bana aittir.)