24. Uluslararası İstanbul Caz Festivali’nde beni en çok heyecanlandıran konser, 18 Temmuz akşamı Salon’da gerçekleşecek. “David Bowie’nin David Bowie’si” diye anılan Amerikalı caz saksofoncusu Donny McCaslin, geçen yıl yayımlanan albümü “Beyond Now”ın turnesi kapsamında Türkiye’ye geliyor. 1998 yılından bu yana çok sayıda albüm yayınlayan 50 yaşındaki müzisyen, bu albümü Tim Lefebvre, Mark Guiliana, Jason Lindner, Nate Wood ve David Binney gibi müzik dünyasının usta isimleriyle işbirliği yaparak kaydetti. Bu isimlerden ilk üçü ile birlikte Bowie’nin son kaydı “Blackstar”a da katkıda bulunan McCaslin, o albümden esinlendiğini söylediği “Beyond Now’ı efsane müzisyene adadı.
Berklee School of Music mezunu olan Donny McCaslin, geleneksel caz müziği içinde kendini geliştirse de, onu çok daha ileri bir aşamaya taşıyan, türler arasındaki sınırları aşan, deneysel seslere meraklı bir müzisyen. Kendisinin okuduğu ortaokulda İngilizce öğretmenliği yapan babası, aynı zamanda bir caz müzisyeniymiş. Bu sayede 12 yaşında babasının grubuna katılıp, lise döneminde kendi grubunu kurmuş ve üç yıl arka arkaya Monterey Caz Festivali’nde çalacak kadar başarı göstermiş. Günümüzde kendi adını taşıyan dörtlüsü ve solo çalışmalarını bir arada yürütüp, çeşitli işbirlikleri yapmayı sürdürüyor. Belki birçok kişi adını Bowie ile çalıştığı zaman duydu ama Donny McCaslin, bugün caz müziğinde doğaçlamanın en yaratıcı isimlerinden birisi.
Geçen yıl New York’ta canlı dinleme fırsatı bulduğum Donny McCaslin Quartet performansı, öylesine ufuk açıcıydı ki, İstanbul Caz Festivali’ndeki konseri sabırsızlıkla bekliyorum. Bu arada beklerken kendisi ile bir söyleşi yapma olanağı da buldum. Verdiği yanıtların da ortaya koyduğu gibi, çok parlak bir yetenek olsa da, kişilik olarak son derece mütevazı ve kendini sürekli ilerlemeye adamış bir müzisyen McCaslin. Bilgi olarak şunu da yazayım; İstanbul’da bu dörtlü sahnede olacak: Donny McCaslin (saksofon), Jason Lindner (klavye), Nate Wood (davul), Jonathan Maron (bas).
“Doğaçlama benim için katartik bir yol”
Müzikle iç içe bir ortamda büyüdüğünüzü biliyorum. Daha çocukken bu alanda önemli başarılar elde ettiniz. Bugün 50 yaşında hem dünyanın en yaratıcı caz saksofoncularından birisi olarak tanınıyorsunuz, hem de kendi adınızı taşıyan grubunuzun liderliğini başarıyla sürdürüyorsunuz. Dışarıdan bakınca bizim için çok etkileyici bir yolculuk ama sizin için nasıldı?
Beni annem büyüttü, babamı haftada bir görürdüm. California, Santa Cruz’da bir caz müzisyeni babam. Onunla kaldığım günlerde konserlerinde zaman geçirir, vibrafonunu, Wurlitzer piyanosunu ve kullandığı diğer enstrümanları kurup hazırlardım. Kendi başıma zaman geçirmek için çok küçük olduğum dönemde, grup öğlen 12‘den akşamüstü 5 ya da 6’ya kadar çalıştığı sırada, ben de tüm gün sahnede bir sandalyenin üzerinde otururdum. Yaşım biraz büyüdüğünde, grubun çaldığı alışveriş merkezinde kendi kendime dolaşmaya başlamıştım ama saksofon çalmaya başlayana kadar çoğu zaman sadece onları dinledim. Bir noktada babamın grubuyla çalmaya başladım ve bu sayede çok deneyim kazandım. Daima daha fazlasını öğrenip daha çok şey yapmaya ve ilerlemeye merakım vardı. Doğaçlama yapmak, bana hikayemi müzik aracılığıyla anlatma olanağını tanıdı. Kaotik ve istikrarsız ortamda yaşadığım sırada, genç yaşta yakaladığım bir anlatım şekliydi. Doğaçlama, benim için katartik bir yol ve bunu yapabildiğim için müteşekkir bir şekilde bu yola devam ediyorum.
Saksofon çalmaya karar vermenizi sağlayan temel neden neydi? Bu enstrümanla ilişkinizi nasıl nitelersiniz?
O sırada 12 yaşında ortaokuldaydım. En iyi arkadaşım öğrencilerden oluşan orkestrada çalıyordu. Onunla beraber olmak için sınıf değiştirmiştim. Babam ne çalmak istediğimi sorunca düşünmeden tenor saksofon dedim. Böyle başladı. Enstrümanımla ilişkim, bir tür kendini adama ilişkisi. Enstrümanım konusunda özgür hissetmek için aşmak zorunda kaldığım her tür engel, kendimden kaynaklandı; daha çok kendime karşı mücadele ettim.
Hedef, daima ilerleme kaydetmek
Geleneksel caz ekolünden gelen bir geçmişiniz var ama onun dışında birçok şey yaptınız. Doğaçlama sayesinde cazda yeni sesler yaratmayı sevdiğiniz açık. “Değişim” sizin müziğiniz için anahtar sözcük olabilir mi? Beste yaptığınızda daima odaklandığınız, müziğinizin olmazsa olmazı nedir?
Çalışmalarımda daima ilerleme kaydetmeye odaklanıyorum ama değişim anahtar sözcük mü emin değilim. Kendimi hep rahat olduğum alandan çıkmaya zorladım. Bu şekilde kendimi zorladığımda farklı seslerle buluştum. Albümlerimin çoğunun prodüktörlüğünü üstlenen David Binney ile bu konuda uzun uzun konuştuk ve sanırım çalışmalarımızda her zaman yer alan ana unsurlardan birisi bu.
Müzik konusunda akademik bir geçmişiniz var. O nedenle size şunu sormak istiyorum. Brian Eno, “Müzik konusunda az bilgi sahibi olmanın en ilginç yanlarından birisi, bazen şaşırtıcı sonuçlar elde etmeniz. Bu sayede o konuda bilginiz fazla olduğunda varamayacağınız yerlere varabiliyorsunuz,” demişti. Müzik eğitimi ile müzik yazıp icra etmek arasındaki ilişki konusunda sizin görüşünüz ne?
Bence müzik eğitimi müzik yazımını besleyebileceği gibi köstekleyebilir de. Müziği yapanın kimliği ve süreç açısından neyin o kişi için en iyisi olduğu ile ilgili bir durum bu. Benim durumumda eğitim yardımcıydı ama söz konusu eğitim farklı şekillerde gerçekleşti. Bilgilerimin büyük kısmını, diğer müzisyenlere soru sorarak ya da bana ilham veren müzikleri kendi kendime çalışarak edindim. Üniversitede bestecilik üzerine daha derin çalışmayı isterdim ama enstrüman çalmaya o kadar kendimi kaptırmıştım ki ona vakit ayıramadım.
Birçok sanatçı, belli bir öğrenme sürecinin ardından, kendi özgün dilini öncelikle ilham aldığı diğer sanatçılara öykünerek ve daha iyisini yapmaya çalışarak buluyor. Sizin için bu süreç nasıl gelişti? Bir sanatçı olarak kendi tarzınızı nasıl yarattınız?
Bu söylediğiniz süreçle genel anlamda hemfikirim. Ben de kesinlikle kendi kahramanlarıma benzemeye çalışarak büyüdüm. Charlie Parker, John Coltrane, Sonny Stitt, Joe Henderson, Sonny Rollins, Michael Brecker, Wayne Shorter, Dave Liebman, Freddie Hubbard ve diğer pek çok isim geliyor aklıma. Mevcut dil ve geleneği içselleştirmek ve bunları kendi özgün dilinizi geliştirirken dengelemek önemli. Ben her ikisini de aynı anda yapmaya çalıştım ama bazen birini geliştirmek için diğerini görmezden geldiğim de oldu. Özgün ve ilginç olduğunu hissettiğim ve bana hitap eden şeyler bulduğumda onları geliştirmek için uğraştım. Bu, ilham nereden gelirse gelsin ona açık olmak ve bu sizi nereye götürürse ona eşlik etmekle ilgili. Yaptığınız her çalışmanın ayrı bir dinamiği var. Ben, genel olarak kendimi müziğe bırakıp, onun beni istediği yere çekmesine izin veririm.
“Özgürlük, bilgi ve deneyime dayalı olarak gelişir”
O zaman şunu sorayım. Yann Tiersen, müzikal anarşiye dair bakış açısını şöyle açıklıyor. “Rastgele kullanabileceğimiz devasa bir ses dünyasında hiçbir kural olmadan yaşayalım. Aynı punk’un yaptığı gibi, tüm bilgilerimizi ve enstrüman çalma yeteneklerimizi unutup sadece içgüdülerimizi kullanalım.” Geleneksel cazdan gelen ama onun ötesinde arayışlar içine giren bir müzisyen olarak sizin buna yaklaşımınız ne?
Bu yaklaşımı takdir ediyorum ama müziğin ilgi çekmeye devam etmesi için bunun bilgiye dayanması gerekli. Bu bilgi, özgür olmak adına isteyerek unutulabilir ve insan kendisini tamamen o anın akışına bırakabilir. Ama o durumda bile hâlâ ne yöne gideceğinize dair sizi besler. Ben özgürlüğün bilgi ve deneyime dayalı olarak geliştiğini düşünüyorum.
Geçen sene New York’ta, The Jazz Standard’da Donny McCaslin Quartet’i ilk kez canlı dinledim. Bugüne kadar deneyimlediğim en güzel canlı performanslardan biriydi. O konserde Aphex Twin ve David Bowie cover’larınızı da ilk kez duydum. Müthiş bir caz, elektronika ve rock füzyonuydu; müzik türlerini aşan bir kusursuzluk vardı. Bana bu açıdan Radiohead’in “Kid A” albümünü hatırlatmıştı. Elektronik müziğe ilginiz ne zaman başladı?
Teşekkür ederim! “Perpetual Motion” adlı albümümün turnesi sırasında elektronik müziğe daha fazla ilgi duymaya başladım. Altı yedi yıl öncesine kadar bu alana özel bir ilgim yoktu. O sıradan David Binney, dinlemem için bana bazı parçalar göndermişti. Tim Lefevbre ve Mark Guiliana’ya ne dinlediklerini ve nelerden ilham aldıklarını sormuştum. Bazı elektronik müzik parçalarında duyduğum atmosferik sesler beni etkiliyor. Hayal gücünü tetikleyen bir yanı var ve bu yaratıcılığı besliyor, ilgimi çekiyor.
Maria Schnedier’ın Bowie’ye McCaslin Önerisi
David Bowie ile son albümü “Blackstar”da birlikte çalışma şansına sahip oldunuz. Albüm kayıt sürecine dair bazı bilgiler okudum medyada ama sizce bu şansı ne yarattı? Doğru zaman mı, doğru yer mi, doğru insanlar mı, yoksa sadece müziğiniz mi?
David’le olan bağlantımın nasıl ortaya çıktığını soruyorsunuz sanıyorum. Oyuncu Maria Schneider, David’e benimle ve grubumla işbirliği yapmasını önermiş. Ona “Casting Gravity” adlı kaydımı dinletmiş. Ondan sonrasında işler gelişti. Bowie’nin müziği çok farklı etkileri içeriyordu ve biz grup olarak bunu iyi yansıtabildik.
Bu durumda yaptığınız müzik ve doğru insanlar bu şansı yaratmış diyebiliriz. Bazıları size “David Bowie”nin David Bowie’si” diyor. Sizin buna tepkiniz ne?
David ile ilişkilendirilmek bir onurdur.
Onunla çalışırken, grupla çalışmalarınıza kıyasla, daha fazla deneyim yapma fırsatı elde ettiniz mi?
Pek değil aslında. Biz grupla her zaman keşif ve deneyselliğe çok zaman ayırırız. Ama David’in müziğinin derinliğine dalmak ve onun yazım sürecine bir pencere açmak, gerçekten çok ilham vericiydi.
Grammy Ödüllerine Blackstar Tepkisi
Yeni albümünüz “Beyond Now”da Bowie’nin “Warszawa” ve “A Small Plot of Land” adlı şarkılarının da cover’ları var. “A Small Plot of Land”, en sevdiğim müzisyenin en sevdiğim şarkısı. Açıkçası onu da cover’layacağınızı duyduğumda biraz endişe duyduğumu belirtmeliyim ama sonuç çok iyi oldu. Bence oldukça cesaretli bir seçim. Çünkü o şarkıda, özellikle Basquitat versiyonunda, Bowie’nin sesi, kusursuz ve görkemli. Sizin versiyonunuzda vokalist Jeff Taylor oldukça güzel yorumladı. Sizin başta endişeniz var mıydı?
Çok teşekkür ederim. Basquitat versiyonu müthiş değil mi! Mike Garson’ın Twitter’da paylaştığı, New York’ta bir konserden alınan kaydı da dinledim. O şarkıda ne yaptığımızı gördügümden cover konusunda bir endişem olmadı ama çok heyecanlıydım. O şarkının çok farklı yönlere gidebilecek bir yapısı var. David Binney, prodüksiyonda muhteşem bir iş çıkardı ve Jeff harika söyledi.
Gelecekte yeni cover’lar yapmayı düşünüyor musunuz? Cover’lamak istediğiniz şarkıda ne gibi özellikler arıyorsunuz?
Evet, yeni cover’lar olacak. Yaptığımız müziğe uygun olacağını hissettiğim şarkıları cover için düşünürüm.
Bu yıl Grammy ödüllerinde Bowie’ye verilen “En İyi Rock Performansı Ödülü”nü onun adına siz aldınız. Ama bence “Blackstar” birçok önemli kategoriden dışlanmıştı. Bowie’nin yaşarken hiç Grammy’e değer bulunmaması ve ilk Grammy ödülünün ölümünden sonraki yıl verilmesi sizce de utanılacak bir durum değil mi?
Evet, bence de öyle... Önemli kategorilerde “Blackstar”a nasıl yer verilmediğini, sanatsal bakış açısından hiç anlamıyorum.
Bu haftaki programın başlığı “Fourth World Music” yani 4. Dünya Müziği. Günümüzde 80 yaşında olan Amerikalı besteci ve trompetçi Jon Hassell’ın geliştirdiği estetik yaklaşımı yansıtan şarkılardan oluşan bir seçki.
1- Iona Fortune - White Tigress
2- Jon Hassell & Brian Eno - Chemistry
3- Jon Hassell - Miracle Steps
4- Andrew Pekler - Feedback TT
5- O Yuki Conjugate - Cloud Cover
6- Visible Cloaks - Valve (Feat Miyako Koda)
7- Sussan Deyhim & Richard Horowitz - Desert Equations
Bu hafta Vegan Logic'te sıradışı bir stüdyo konuğumuz vardı. Müzisyen, besteci, ses mühendisi ve vokalist Derya Başer ile canlı yayında hem keyifli bir söyleşi yaptık hem de kendi yapım şirketi aracılığıyla yayınladığı şarkılarını dinledik.
Kendisinin çalışmalarını takip etmek isterseniz kişisel internet sitesi: http://deryabaser.com
Programda çalınan şarkılar:
1- Ne Derler? 2- Kaydet 3-Ne Çok Korku 4- Durma 5- Mr. Zebra (Tori Amos cover)
1- The Monochrome Set - Eine Symphonie des Grauens 2- The Quinsy - All About Your Price 3- The Quinsy - Breath of Fresh Air 4- Soviet Soviet - Together 5- Eleven Pond - All the Fools Trust Me 6- Eleven Pond - Shimmering White Lights 7- Ludovik Material - All Yours 8- Dead Man’s Dream - Sleeping On Broken Glass 9- Dead Man’s Dream - Frozen Fall 10- Other Side - Contrition 11- Decorum - No Haven 12- Decorum - Bloom 13- Joy Division - Sound of Music 14- The Chameleons - Here Today